26 Nisan 2010 Pazartesi

Dostoyevski - Öteki \ I

Bazen içimdeki bütün sıkıntıyı umutsuzluğu bir anda kaybediyorum, “Nerde ya bunlar, e az önce burdalardı?!” şeklindeki etrafı kolaçan eder halim görülmeye değer. Sanırım, galiba, herhalde…

Kitabı elime alınca bir bunalım baş gösteriyor sormayın. Öyle ki “Allahım ne zaman bitecek bu kitap?” durumuna geliyorum, gözlerim doluyor, secdeye kapanıyorum. Bir insanın kararsızlığı, emin olmaması, ne yapacağını bilemeyişiyle her daim beklemediği ve onu kızdıran bir başka olayla karşılaşması ancak bu kadar güzel anlatılır. Öyle uzun uzun cümlelere gerek yok, kısa cümleler, öz. Ama dediğim gibi sokuyor sizi o havaya, sizmişsiniz gibi, benmişim gibi… Şaşıracak bir şey yok ama benim için bu durum karşısında. Ben, bir insanın neler yazabileceğine, o adamın neler yazabileceğine daha önce çok kere şahit oldum, çok kere inanamadım, çok kere uzun süre etkisinden kurtulamadım.

Nabokov bile –kendisini hiç sevmem, Dostoyevski’ye olan sevgim normalden fazla evet eleştirilere karşı biraz sert olabilirim ama Nabokov’un onu eleştirmediğini biliyorum, başka şeyler yapmaya çalışıyor haddiymiş gibi- “Öteki, Dostoyevski’nin yazdığı en güzel şeydir.” demiş. En güzel şey diyemem ben, birden gözden çıkartamam Budala’yı, Karamazov Kardeşler’i, ama Öteki gerçekten söylenecek bir kelime bırakmıyor, yıllar sonra Dostoyevski’nin ilk okuduğum kitabı olan Suç ve Ceza’da yaşadığım hisleri yaşatıyor bana (Suç ve Ceza’yla kitap okumaya başlamıştım ben, bir daha da bırakmadım zaten). Dostoyevski’yi tanımak, anlamak açısından da çok önemli bir kitap bence. Bir de Freud demiş ya çok şey öğrendim Dostoyevski’den, eminim en çoğunu Öteki’nden öğrenmiştir, daha iyi bir psikolojik roman okumadım ben.

Biraz kitabın içeriğinden bahsetmek istersem eğer, öncelikle herkesin okumasını isterim, o yüzden de öyle can alıcı, noktaları söylemem (finalde kız ölüyor). Bay Golyadkin dokuzuncu derece devlet memurudur, daha kitabın ilk cümlesinden itibaren dur durak bilmez düşünceleriyle, davranışlarını dengelemeye çalışır, ama becerebildiğini sanmıyorum. Ne yapacağını hiç bilemez, çok kararsız bir insandır. Yaptığı bir şeyden birkaç saniye sonra pişman olabilir. Pişman olmaya gücü yoksa sözleriyle kendini avutmaya çalışır “Bu kadarı fazla mı olacak? Çok mu kırıcı yazdım; yani incelik kibarlık yönünden diyorum?... Neyse canım kişilik sahibi biri olduğumu ona göstermem gerekiyordu.”(s.116) gibi. Sürekli iç sesini duyarız Bay Golyadkin’in. Kendiyle çatışma halindedir hep, hastalıklı bir şeyler olduğunu sezeriz, ama hepsi bu, çünkü her ne kadar tanrı bakışıyla anlatılıyorsa da roman, biz aslında Bay Golyadkin’in içindeyizdir, onun bildiği kadarını biliriz, onun hissettiği kadarını hissederiz. O yüzden o bunaldıkça bunalır okuyucu, o yüzden o çelişkiler içinde kaldıkça benim midemin ağrısı artar. Dostoyevski’nin yaptığı en iyi iş yazdığını yaşatmaktır, bence onu Dostoyevski yapan en önemli özellik budur.

Öteki’yle ilgili yazacaklarım bitmedi. Biteceğini sanmam kolay kolay. Ama şimdilik bu kadar. Hatırlatmak amaçlı bu yazı. Diğeri daha açık olacak, hatta “Kitabı okumayanlar yazıyı okumasın!” bile diyebilirim.

2 yorum:

  1. ben de mi hastaymışım ? ben de kızıyorum kendime hep yaptıktan bir saniye sonra. bir saniye çok uzak kalıyor o zaman :/

    YanıtlaSil
  2. :)) bunu ben de çok yapıyorum ki sen bunu çok iyi biliyorsun, sanmıyorum, hasta mıyız?

    YanıtlaSil