16 Ağustos 2010 Pazartesi

Şimdi ben ne desem havada kalacak –eğer sözcüklerin bir kütlesi yoksa sıradan bir şey bu söylediğim- ama işte insan bu, söylemeden yapamaz. 
 
Beklemenin yükü çok ağır. Daha ağır bir şeyle tanışmadım ben henüz, en kötüsü beklemek, sonunda erdiğin ya da eremediğin muradı en güzel deliklerden birine itinayla sokarım! Zaman geçsin diye bir şeylerle uğraşıyormuş numarası yaparsınız –sanki biz anlamadık!-, bir şeyler yersiniz, uyursunuz, ya da en azından denersiniz, kitap okursunuz, en aptal şarkıları söyler dans edersiniz, sonra saate bakarsınız önce kaç dakka geçmiş diye -5?- sonra da telefona bakarsınız bir haber var mı diye. Artık üzüntüden de değil, hırsınızdan ağlarsınız. Dişleriniz? Evet, onlar da dökülmeye yüz tutar.

House’u vurdular. Bir bölüm hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığımız olaylarla geçti, bölümün sonunda House’u ameliyata götürüyorlardı. Öyle bitti. Sezon finali. Diyorum ki iyi ki geç izlemişim, o bölümden sonra aylarca ne olduğunu beklediğimi düşünsene. Çok şükür, supanekedinimizamin.

Ne diyorduk, evet insanlar ikiye ayrılır, onlar ve biz, bekleyenler ve bekletenler. Zamana her bir dakikada küfür edenler ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayanlar, yıprananlar ve yıpratanlar, önemseyenler ve umursamazlar.

Muhteşem Gatsbyler ve Sıradan Daisyler…

2 yorum: