18 Mayıs 2011 Çarşamba

Küfür Gibi Birşey, Ama O Kadar Güzel Değil.

"Kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. Yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil. Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem?"

Çok bencil bir insanmışım. Hayatı kendimi yakıştıramayacak kadar da değil heralde, dedim. "Ne kadar kibirlisin!" dedi, "Dünyanın etrafında dönmesinin nasıl bir duygu olduğunu tahmin bile edemezsin!" dedim. 
Kahve falı da baktırdım. Bazı harfler çıktı. Boktan insanların isimlerinin baş harfleri m? Lütfen siktirip bir an önce gitsinler. Böylesi hepimiz için...
Kendime olan güvenim yerle yeksan. Neyim ben, demeye korkuyorum. Elimde yarım yarım bir sürü kitap. Hepsini çöpe atıp yakmak istiyorum. İstediğim neyi yapabiliyorum ki bunu da...
Kendine gel! "Kendine"...


"Çünkü yaşamın kendisi, bir çözüm değil; yaşam, seçilmiş, benimsenmiş, belirlenmiş hiçbir varoluş türüne sahip değil. Yaşam yalnızca, istekler ve olumsuz güçler dizisidir, tiksindirici bir rastlantıya bağlı koşullara göre amacına ulaşan ya da başarısızlığa uğrayan küçük karşıtlıklar dizisidir. Kötülük, her insana, eşit ölçüde verilmemiştir, deha da öyle, delilik de. Kötülük gibi , iyilik de, koşulların ve etkisini kimisinde çok kimisinde az gösteren bir mayanın ürünüdür."

Aslında çok da ilgiliymişim insanlara karşı. Ama olgunluk seviyem olması gerekenin altındaymış. Dedim ki "bu her akşam sahilden gelen konser seslerini n'apıcaz? Her boka verilecek bir cevabın var. Kaltak konuşsana!" 
Bence bana katlanmak zorunda olması onun da zoruna gidiyor, tıpkı benim gibi. Yapacak birşey yok. Ben kendi sancılarımı onunla konuştukça seviyorum. O beni sıradan bir insan olarak mutlu olacağıma ikna etmeye çalışırken ben bencilliğim, kibrim, insanlara uzaklardan bakıp günlerce uyumamın aslında "mutlu" olmaktan daha güzel olduğunu düşünüyorum.


"Tanrı ne dedi buna?"

Ben de bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Bundan sonra n'olacağını bilmek için fal baktırmıyorum ben. Çünkü "aa lan çıktı valla" demek hoşuma gidiyor sadece. "Sik görmüştün ya, hah işte o da çıktı!"
Derdimi anlatamadığımı mı anladım. Hayır. Ben hiçbir şeye inanmıyorum. Kendime de, söylesenize bu neyin eseri. Bence bir düşün, dedi. Beş para etmeyen aklıyla düşünmemi önerdi. Tamam dedim. Bak düşünüyorum da şimdi, hatta yazıyorum bile.


"Yaşamı hissetmiyordum; değer yargılarıyla ilgili her kavramın dolaşımı, bende, kurumuş bir ırmaktı. Yaşam, bir nesne, bir biçim değildi bende; bir dizi mantık yürütmeydi yalnızca. Ama boşuna işleyen, bir yere ulaştırmayan mantık yürütmelerdi bunlar ve bende, irademin kesinleştiremediği "taslaklar" biçiminde kalıyorlardı."

İntihar insana güç katıyor. Ölebilirim'den çok, öldürebilirim'in kudretini damarlarımdaki beş para etmez kanda bulabiliyorum. Bir cesaret değil bir korkunun eseri, diyenler bile oluyor. Bunu yapabilmek Tanrıya inanan biri için çok zor, düşünsene affetmiyor ki. Bunu yapabilmek bir ateist için çok zor, düşünsene bitti, daha yok. Bunu yapabilmek kimin için kolay? Nilgün Marmara için mi. Saçmalamayın.

"Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı. Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. İnsanların tümü de benim gibi."

Dağılabilirsiniz.
İntihar Üzerine / Antonin Artaud

1 yorum: