Her insana olur. Birini sevmek istersiniz, artık hayatınızın bir parçası olmasa bile, anılarınızın, geçmişinizin bir parçası olur. Nefes alır. Onu sevmek istersiniz. Bu kişi babanızsa misal, annenizse, bütün kötü anıları, düşünceleri silip atmaya, onun kötülüklerine kendi içinizde bahaneler uydurmaya, anlaşılabilir göstermeye çalışırsınız.
Fazlasıyla insani bulduğum bu çabayı, bir adamın, babasını 15 yaşında kaybetmiş bir adamın satırlarında bulmak hüzünlü bir gülümseyiş gibi, geldi yerleşti suratımın ortasına. Sivriliklerini tek tek törpüyeyip babasının, kötü bir adamdı o! demek yerine, bunları yapmasaydı daha iyi olurdu sanki, demenin naifliği yürek okşayıcı.
Bununla, belki dilinden, yazış, anlatış şeklinden hoşlanmamamın üstünü örttüğümü düşünüyorum.Ya da şöyle söylemeliyim, üslubunda hoşuma giden bir öznellik bulamadım. Ne güzel yazmış, demek yerine, ne güzel düşünmüş, hissetmiş, dedim. Çünkü bana göre aile, sevmekten vazgeçemediğin ama esasında sevmek istemediğin insanlarla dolu olan birşeydir. Fournier, o insanı, babasını, sevmek istemediği ama elinde olmadan sevdiği ve affetmek istediği parçasını kabullenmiş, bunu her insan yapamıyor, ben yapamıyorum misal. Kitabın adı bile, öldürebilirdi, bu onu kuşkusuz kötü yapardı, ama o öldürmedi! Bununla mutlu olmak gibi.
elif'im,
YanıtlaSilokumadan da kabullendim yazdıklarınla birtakım şeyleri.
iyi oldu.
nıt aldım, ilk fırsatta
YanıtlaSilhemen okumalıyım o halde.
YanıtlaSilokuyalım! hepimiz. elden başkası gelmez.
YanıtlaSil