21 Ağustos 2016 Pazar


Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır

ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklarbir dilde 
bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze
tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan  bakışsız bir
Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede.
Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.

Bakışsız Bir Kedi Kara-Ece Ayhan

20 Ağustos 2016 Cumartesi

19

İnsanın kendini tam olarak hangi anda fark ettiğini, tam olarak hangi anda anı biriktirmeye başladığını merak ediyorum. Doğduğum ev bir yokuşun tepesindeydi. Beyaz, bahçesinden salkım söğüt sarkan iki katlı çok güzel bir ev. Yokuşun bitişindeyse bir nalıncı vardı. Yokuşta mütemadiyen at ve at pisliği olurdu. Hiç dikkat etmemişim atlara, şimdi farkediyorum. Güzel, heybetli, pırıl pırıl bir at resmi yok hafızamda. Yalnızca yazın kurak sıcağında, at pisliği kokusuyla şenlenen yokuşu, nalıncının her bir vuruşunda kırpıştırdığım gözlerimi hatırlıyorum. Yaşlı, kısa ama düzenli bir sakalı vardı nalıncının. Tahtadan bir kapısı vardı yerinin. Belki bir metrekare bile değildi.

Elindeki yemek kaşığıyla masaya vuruyor çocuk. Her vuruşta gözlerimi kırpıyorum.  Ve aklıma bu tuhaf, sıkıcı çocukluk anları geliyor. Nedense iki ay yaz yaşayan memleketimin meşhur soğuk günleri değil, kötü sıcaklı yazları.

Ağrıyan elim kolum, aranılan hastalık, sıcak, terlemeler, gözümü alan güneş..

Mersault'yu cinayete sürükleyen haklı neden ya budur ya da aklındaki ilk anıyı hatırlamaya çalışmak. Nalıncının bununla ilgili olduğunu sanmıyorum.

16 Ağustos 2016 Salı

Akmamak için kendini tutan suyu gördüm. Eğer su iyi alışmış ise, sizin suyunuz ise, sürahi kırılarak dört bir parçaya ayrılsa da su etrafa dökülmez.
Yalnızca bekler ki kendisi yenisine konulsun. Dışarıya dökülmeye çalışmaz. 
H. Michaux 

insan bazen su'dur.
belki de değildir.

14 Ağustos 2016 Pazar

13.

6 sene sonra yine tüm tip kadınları inceleyip "ben bu da değilim" diyorum.
hala bir yerim yurdum yok, yersizyurtsuzlaştırılmış bir kayıbım.
hala gülen bir yüzden çok yazılmış bir cümle daha çok etkiliyor beni.
daha gaddarım. daha acımasızım. insanlardan kaçmıyorum artık. yok saymayı öğrendim belki biraz.
kafamda bir disütopya yazılıyor. kelimelere dökebilmeyi isterdim.
tüm intikamını yazdığı romanla alan o adam gibi ben de başarılı olurdum belki.

havaya küfürler savurmak istiyorum. etkisiz.
avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. etkisiz.
senden nefret ediyorum. yeryüzüne gelmiş en rezil insansın. seni bodrum katıma bağlayıp işkence etmek isterdim on yıl. hahah. işte bu komik. 

bazı şeyler üzerine itinayla susulmalı. bunu biraz başarınca fenafillah sana eriyor.

bak f. seninle konuşmak bulutların içinden serinleyerek geçmek gibiydi. kendimi, anlatmak zorunda olmamama ve anlatacağım her şeyi biliyor olmana rağmen anlatmak isterken buluyordum. üzerinden 6-3-1 seneler geçmesine rağmen yıkıldığında altında sızlayan kemiklerimle buldum kendimi. bir arkadaşın asla yapmaması gereken şeyleri sana neden öğretmediklerini bilmiyorum. yoksa gözlerin güven kelimesini bulamadı mı? 

hay ben sizin gözlerinize sıçayım.




çocukluk hayal kırıklıklarıyla biten bir dönem. ne kadar hayal kırıklığı o kadar yetişkinlik. "çok büyüdüm" demek "sandığım gibi olmadığını öğrendiğim o kadar çok şeyle karşılaştım ki!" demek esasında. bir füzenin katmanlarından kurtulması gibi, sonunda kalan belki işe yarar ama olağanca heybetinden uzak, çırılçıplak.

sınırı çizerken yanlış yerden başlandığında doğru yere gelinmiyor. doğru yere gelmek amacı yoksa zaten önemli değil fakat şimdi kalkıp kendi duygumu besleyecek bana doğru koşan bahaneleri buyur etmek yerine, belkileri arıyorum, ve acabaları, kendi ayakkabılarımdan çıkıp başkasınınkilere giriyorum. ben hiç kendimden başkasını düşünmedim ki. hiçbir duygu yüce olmadı ki benimki hariç. hiçbir manalı düşünce üretilmedi ben kabul etmiyorsam. ben nelere kızdım şimdiye kadar. duygularım çıkarlarımın önüne de geçse yüceydiler.



aklım almıyor. aklım alsın istemiyorum. ya ben körüm ya da etraf kapkaranlık. tüm yaşanmışlık üzerinden geçilmesi gereken bir eskiz mi? bunu öğrenip geriye dönüldüğünde asla yeterli vakit bulunamaz tamamlanmaya ve de asla vakit kalmaz yeni şeyler çiziktirmeye.

pekala. başlangıçta söz yoktu. yazılmış sesler vardı. onlar olmasaydı burada bu konumda olamazdık. düşlemek dahi yazabilmekle ilgili. bu yüzden çok yüce. bu yüzden tanrı kutsal kitaplar gönderiyor. kutsal sesler göndermiyor. kutsal sözler de, onlar kitap. yazılsa da kitap yazılmasa da kitap.

başlangıçtaki duygumdan hızla uzaklaşıyorum. anlık öfkelerim bir kaç saniyelik can acıtma planlarına sebep oluyor. bir el sallamasıyla yok ediyorum. zaman satın alınan birşey olsa bir kaç ay alırdım, acil.

tüm inancımı kıran tüm yüce dostlarıma... yazacak başında. bunun anlamı bela veren tanrıyı o kadar kızdırın ki, sizi aklınızın bir kısmından ayırsın, onu gözünüzün önüne ama ulaşamayacağınız yere koysun. siz de kalan aklınızla her gün delirin.

sakinleş.

yazmaya başladığımda saat sabah 10 civarıydı. şu an 18:54.

keşke insan düşünmeye ara verebilse. 



13 Ağustos 2016 Cumartesi

çok eski bir alışkanlıkla paniğimi buralara dökebileceğimi düşündüm. gün o kadar sıradandı ki aslında. sabah gördüğüm bir cümle içimi allak bullak etti önce. sonra bunun sebebinin bir inanç olduğunu fark ettim. tüm kızgınlığın üzerine yığıldığı bir inanç. ve üzerine gittim.

gitmemeliydim.

elimde bir sürü cümle var. ben sadece bakıyorum. hiçbir anlam ifade etmiyor. okuyorum. düşünüyorum. anılar gelip gidiyor ve sadece ama sadece "neden" diye sorabiliyorum. gözlerim doluyor, neden, diyorum, çaresiz kapana kısılmış gibi hissediyorum. neden bugün, onu da bilmiyorum.

sallanıyor. tüm gerçeklik ve geçmiş.
bir karga olsam uçar giderdim uzaklara biraz.

daha uzun yazacağım. toparlandığımda daha uzun olacak. tüm bu olanları toparladığımda daha uzun.

5 Ağustos 2016 Cuma

bir süre oturduğum yerde öylece kalmış halimden ayıldığımda, bu isteksizliği nereye kaldırmam gerektiğini düşündüm. okuduğum kitabın gidişatı, yaşadığım hayatı benim için daha endişeli hale getirmekten başka hiçbir şey yapmadığından, onunla göz göze gelmekten kaçınıyorum. eski dergilerin kitaplıkta mahsun durmalarıyla hiç ilgilenmiyorum. okunacak makaleler, denemeler hepsi uzak ihtimaller. bir kaç gün önce indirdiğim filme altyazı aramaya gücüm yetmeyecekmiş gibi hissediyorum. etrafta serseri dolaşmak günüme düşünecek birşeyler katmadan yaşamak hali şu an yetmiyor.

-yazmayı bırakıp aşağı indim. limonlu cevizli kek yapıp çay demledim. bu sırada hava karardı gök gürledi, yağmur yağdı ve hava tekrar açtı. ortalığı toprak kokusuna karışmış kek kokusu sarınca ben tüm can sıkıcı şeyleri unuttum. bilinci oyalayan, aldatan, şaşırtan, dikkatini dağıtan şeyler sayesinde hayatta kaldığımıza iyice ikna oldum.-


bir kaç tane kitap siparişi verdim. balkondaki salıncakta sallanırken öğleden sonraları okurum diye. ne sınavlar umurumda, ne tez, ne doktora şu anda. kısa süre sonra paniklemeye başlarım. haber de veririm. şimdilik böyle olsun.