25 Ağustos 2019 Pazar

8 Ağustos 2019 Perşembe

"Canı kaymak isteyen / Cebinde manda taşır"


Göğsümde bir yumruyla uyandım o gün. Nedense son evi değil, onu en son gördüğüm evi değil de bir apartmanın beşinci katındaki evindeydik. Ölmek uzak bir ihtimal. Babaannem masmavi gözleriyle her zamanki gibi bir hazineymişim gibi bakıyor bana. İçeri girdiğimde E.’yi görüyorum. İçimde onun neden orada olduğunu sorguluyorum belki ama tepkilerim olabildiğine doğal. Hep oradaymış, orada olması çok normalmiş gibi. Ailemden biriyle karşılaşacağını düşündüğünde giyindiği gibi giyinmiş. İçindeki çocuğu bir yere kilitlemiş, beyefendi, oturuyor. Gözümün içine bakıyor, göz göze gelmemek için bakmıyorum.

Rüyanın devamını ya hatırlamıyorum ya da hatırlamak, hatta kayıt altına almak bana zor geliyor.
Bir süre rüyanın etkisiyle hem babaannemi hem E.’yi çok özlüyorum.

***

Günler sonra, ben rüyayı unutmuş ve aynı beşinci katta ama farklı dairede oturan kız kardeşime defalarca gittiğim sırada merdiven başında duruyorum. O kapı yüreğime oturuyor. Her şey bir anda fazlaca acımasız geliyor. Kapı ne babaannemin güzel kokulu evine ne de içinde sevgilimi barındıran rüyama açılıyor. Yabancı, uzak, acımasız…

***

Aynı gün bir konuşmanın ortasına düşüyorum. Şefkat içimi yumuşatıyor, hissediyorum. Fakat hiç de beklemediğim bir şekilde, aylardır hiç yaşamadığım bir şekilde gözyaşlarım akmaya başlıyor. Her şeyi yine çok fazla özlüyorum. Kendimi fazla özlüyorum. Duygularımı, düşüncelerimi, uyuduğunu bile bile kendimi anlatma telaşımdan tutkuyla konuşmak için uğraştığım anlarımı, “şu an mutluyum galiba” diye düşünüp gülümseyişlerimi çok özlüyorum.



O kapıyı görüp, bu fotoğrafı çektikten sonra köşeyi dönüyorum.
Artık buralar benden sorulur, diyen güvercini çatının penceresinde selamlıyorum.



Güvenmek, dikenin tepesinden inmek ne güzel bir ihtimal, ne uzak bir ihtimal…