2 Eylül 2024 Pazartesi

Ankara!

Ankara ne tuhaf şehir. Sosyal medyada “En Ankara fotoğrafım” diye bir akım başlatmışlar. Onlara baktıktan sonra Ankara’ya dair düşüncelerim ve anılarım üşüşüyor aklıma. Canım E. demekti Ankara uzun yıllar boyunca. Onun mektupları, onun yaşadıkları, onun Ankara’sıydı bendeki Ankara. Hiç gitmemiştim. İlk ne zaman gittim? … Düşününce hatırlıyorum, E.’den önceydi ilk Ankara ziyaretim, abimle, ne kadar yürümüştük, kalmış mıydık, sanırım kalmamıştık. Sonra tek gittim iki kere, E.’nin evinde kaldım. Sonra bir kez daha, sonra ameliyat için. Bunlar üşüşünce aklıma Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i açıveriyorum. Bir aralar ciddi ciddi düşünmüştüm Ankara’da yaşamayı, İstanbul beni üzünce galiba. Filmin başında Ender’in ismini biliyorum, diğerinin adı neydi, hatırlamaya çalışıyorum, sonra geliyor: Çetin! Nihal’i sığ bulmuştum önceki izlememde. Şimdi nasıl gelecek acaba. Ender’le Çetin sevgili mi, diye düşünmüştüm o zaman da. Ender yine biraz efemine geliyor bana, sanırım ondan. Belki de onu böyle gösteren Çetin. Ender’in odasını ilk gösterdiğinde canım Seyfi Teoman, masasının üzerindeki kağıt tutucu dikkatimi çekiyor, o zaman da bayılmıştım, o zaman da aramıştım satın almak için öyle bir şey. Ankara’yı romantize etmemin sebeplerinden biri mi bu film, o yüzden mi açtım, bilmiyorum. Gri bir şehir. İstediğim gibi. Hep istediğim gibi.

Çetin ve Ender’in birbirine karşı aşırı acımasız oluşları, yine de herhangi bir kırgınlık yaşamamaları beni biraz üzüyor. Ben de öyleydim E.’ye. O bana karşı hiç olmadı sanırım. Belki de o yüzden böyle… Ender’ini bulmadıysan Çetin olmamalısın demek ki ve de tam tersi. Yaşayıp geçtik. Pekâlâ. 

Ankara’yı Bizim Büyük Çaresizliğimiz’le kenara bırakıyorum. Zaten yazacaklarımı da unuttum.


4 yorum:

  1. Ankara'da yaşamaya başladıktan sonra neden orada yaşamaman gerektiğini anlıyorsun.

    YanıtlaSil
  2. Lütfen acı veren tecrübelerime gülmeyiniz:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. özür dilerim :) dinlemek mümkün olsaydı keşke bu tecrübeleri

      Sil