6 Mart 2021 Cumartesi

Umutlu Mart'a İlk Güzelleme


Defalarca yazmaya başladım, defaatle yarım kaldılar. Paylaşmak istediğim kitaplar, filmler, şarkılar, duygular, düşünceler… Bu sabah yıllarca bloğunu okuduğum daha sonra başka bir sosyal medyada takip ettiğim bir bloggerın şehir değiştireceğini okudum. Çok uzun zaman onun şehrin belli yerlerinde bir ritüel gibi dolaşmasını okuduktan sonra bu haberin, aslında hayatına hiç de temas etmemiş biri olarak bu haberin benim için bir duygu yaratması ne tuhaf. Gerçek’in ne olduğu yüzyıllardır sorgulanıyor da şu son on yılda geldiği hal iyice bir karmaşık.

 

Doktora derslerim bitti. Annem beni beş yaşında anaokuluna göndermiş. O kadar çok seviyormuşum ki okula gitmeyi neredeyse iki buçuk sene anaokuluna gitmişim. Ortaokulda okul müdürü okuldan hiç çıkmadığım için, okula bana özel oda yaptıracağını söylerdi. Liseye kadar öğretmen olma hayali kurdum çünkü kendimi okul dışında hayal edemiyordum sanırım. Fakat akademisyen olma düşüncesi tam olarak ne zaman gelip yerleşti hiç bilmiyorum. Sanki hep oradaydı. Hem kolay olmadı hem de artık bu iş için biçilmiş kaftan olduğumu hiç sanmıyorum, o kadar yetenekli değilim, hafızam zayıf ve çabuk bunalıyorum. İyiden iyiye ders verdiğim son altı yedi aydır bunun ne kadar keyifli bir iş olduğunu hissedip mutlu oluyorum elbette, ya da yazdığım bir şeyi elime aldığımda içime dolan duygunun tarifi yok. Sırf bunun için hala direniyorum zaten. Fakat bu dönem artık ders almak istemediğimi fark ettim. Yorulmuşum. Ders dinlemekten yorulmuşum. (bunları yazarken bir yandan da bahar dönemi derslerine dışarıdan katılmam nasıl mümkün olabilir diye düşünüyorum, böyle de çelişik…)

 

Derslerin bitmesinin, ödevlerin teslim edilmesinin ardından kendimi romanlarıma bıraktım. Birkaç gün önce şöyle yazmıştım: “Bir süredir günlükleri zihnimde tutuyor bir türlü yazacak vakti ve motivasyonu bulamıyordum. Hiç bitmeyecekmiş gibi hissettiren ödevlerimin bitişinden sonra o kaos sonrası çöken yorgunluğu üzerimden atmam da uzun sürdü. Romanlarımın sakinliğine sığındım, ağır aksak okurum derken, kana kana okudum. Devam da edeceğim sanırım bir süre.

Neler oldu?

Düşününce aklıma kayda değer bir şeyler olmamış gibi geliyor. Annem ve babamla yaklaşık bir aydır devam eden rutinin tek sıkıntılı yanı uyku ve uyanma saatlerimin isteğim dışında değişmesi. Yanında top patlasa uyanmayacak insanlara özeniyorum, hafif bir ayak sesine bile gözlerimi açar oldum. Bunun dışında yapılan kahvaltılar, çıkılan sokaklar, içilen çaylar, bilmem kaç parçaya bölünerek izlenen diziler, arada bir gerilmeler, bolca gülmeler, torunlarla görüntülü konuşmalar, ellerini yıkalar, maskeni değiştirler…”

Benim gibi tek başınalığa alışmış biri için en sevdiğim insanların bile etrafta olması bir süre sonra bazı problemler doğuruyor. Son birkaç senede anladığım, azami süre bir ay. Bir aydan fazlası sorun yaratıyor, tadımı kaçırıyor. İnsan değişir, dönüşür bana kalırsa, belki ben de bu konuda yumuşarım. Bakalım.

Önümüzdeki altı-yedi ay doktora yeterlik için okumalarla geçecek gibi görünüyor. Elbette fazlasıyla stres yapıp daralacağım. Çoğu zaman umutsuzluğa kapılıp sınavı geçemeyeceğimi de düşüneceğim. Zaten büyük ihtimalle ilk girişimde geçemeyeceğim. Planlanmış bir şeyler olması yine de beni rahatlatıyor. Alanımı çok seviyor olmak, okuyacaklarımın aynı zamanda okumak isteyeceğim şeyler olduğunu bilmek beni mutlu ediyor. Sürecin sonunda sınavı geçmeyi beceremeyip şutlansam dahi…

 

Yazacağım çok fazla şey var ama onu da bunu da ekleyeyim diye günlerdir sarkan gönderiyi daha fazla bekletmek istemiyorum. Mutlu Anlar Koleksiyoncusu’nun bloga koyduğum şarkılara ettiği iltifatlar ve liste önerisine binaen Spotify listelerimden birini şuraya iliştiriyorum. Karma karışık bir liste fakat belki içlerinden sevilenler olur, ben de mutlu olurum.

Filmler ve kitaplarla geri geleceğim.

12 yorum:

  1. Aslında bu yorumu uzun uzadıya yazabilirim, belki gerçekten öyle olur, çünkü bazen başladım mı kaptırıp gidiyorum. Farkındaysan, ilk cümlemde yazının içeriğine dair hiçbir şey söylemedim. Ne tesadüf ki ikinci cümlem de "boş" geçti. Üç bile... Hayır hayır, böyle sayıp metni şişirmeyeceğim :) Başını da şişirebilirim hem, gerek yok. Aaa resmen yorumun kendine geçemedim. Yeni bir paragraf inşa edeyim, belki orada, yazdıkların hakkında konuşabilirim.

    Bir satır boşluk bıraktım. Bıraktığım bir satır boşluğu belirterek ikinci paragraf için de umutsuzluğa kapıldım. Umutsuzluk; bununla güzel bağlanır aslında yazın. Ama yeni günün daha ilk saatinde umutsuzlukla bağlanmış bir yorum yazmak istemiyorum. Akademisyen. Söyleyince o da içimde bahar çiçekleri açtırmadı. Çiçek? Bahar? Olacak gibi, bunlar nispeten güzel sözcükler.

    Hop! Yeni paragrafa hoş geldin. Böyle deyince, sanki bir kiracı olarak oturduğum apartmanın sahibini kapıda karşılamışım gibi hissettim. Buradan da "Kapıcılar Kralı"na gittim ki zihnimi durdursam iyi olacak. Ne diyordum demin? Çiçek ve bahar. Sen ne diyordun? Öğretmenlik, sonra da akademisyenlik. Bunun için biçilmiş bir kaftan olmayabilirsin gerçekten. Ama olabilirsin de. Peki, olursan nasıl olur?

    Akademisyenliğin tabii ki ders vermek, tez yönetmek, makale yazmak vb. çeşitli katmanları var ve bu katmanlarla ilişkin elbette karakterine ve yeterliliğine göre değişiklik gösterecek. Bence akademisyen olmak için alan bilgisinin yüksek olması veya alan becerisinin gelişkinliği yeterli ölçütler değil. Bir akademisyen önce iyi bir öğretmen olabilmeli. Bunu açıklamaya girişmeyeceğim, ne yazsam az gelir. Ancak şunu söyleyebilirim ki seni sadece yazılarını okuyarak anlamaya/öğrenmeye çalışan biri olarak -tıpkı yazında sonu "ne tuhaf"la biten cümle gibi bu- akademisyen kimliğinle iletişim kuracağın öğrencilere olumlu etkin olacağını sanıyorum. İnsanın yazdıkları ve yazma biçimi hiç kuşkusuz bir izlenim yaratıyor. Bununla birlikte, bende bıraktığın izlenim ve hislenim ile senden iyi bir akademisyen olabileceğini düşünüyorum. "O kadar yetenekli değilim" demişsin, olabilir, ama alanında en iyi olmamak iyi bir akademisyen olamayacağın anlamına gelmez.

    Şarkı listesi hoş geldi, 100'ünden kaçını seveceğimi merak ediyorum :) Var mı bir tahminin? Üşenmem, hesaplarım :) Kaçıncı paragrafta olduğumu bilmiyorum, ama tam burada... tam orada değil aslında, birkaç sözcük daha var, yorumu bitiriyorum :) Neşeli sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım koleksiyoncu, gülümseyerek okudum tüm yazıyı, hem keyifli hem tanıdık, ne kadar güzelsin böyle :)

      bana dair izlenimin beni umutlandırdı ayrıca, gerçekten öyle bir hoca olsam, ders verdiğim sınıfların hınca hınç dolu olmasına gerek yok, yıllar sonra bile kafasında bir ışık yaktığım öğrencim beni ansa, yeter sanki :) umarım...

      şarkıları sevip sevmeyeceğini, en çok hangilerini seveceğini çok merak ediyorum, lütfen paylaş çünkü bekliyorum.

      kocaman sıcacık sevgiler :)

      Sil
  2. Joe Pass "Aaron's Song" u açtım okurken..
    Nerdeyse yüzyıldır yalnız yaşayan biri olarak çok iyi anlıyorum aynı evde birileriyle yaşama gerilimini. Herkesin kendi alanı olmalı bu kesin.
    Çocukluktan itibaren okullu olma eyleminin, doktoraya kadar uzandığını okuyunca aklıma hemen kodlamaların insan hayatında nasıl önemli olduğu geldi. Bir "şeye" sıkıca tutunmak ya da inanmak, önünde bir yol açıyor sanırım.
    Yorumun sonunda Zbigniew Preisner' den Lacrimosa ile veda ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Momentos, insan kendi başına yaşamaya alışınca (ben buna yalnızlık demiyorum) birileriyle yaşarken sahip olduğu alan da yetmez oluyor, fiziksel olarak da manevi olarak da. alıştık ve kurtuluşu zor gibi, zaten sanırım "kurtulmak" istemiyoruz da :)

      şarkıları beğenmişsindir umarım :)

      Sil
    2. Çok beğendim.. yeter ki müzik olsun <3

      Sil
    3. çok sevindim, keyifli dinlemeler :)

      Sil
  3. Sanırım zaman zaman hepimiz benzer şeyler hissediyoruz. Birçok cümle bana çok tanıdık geldi. Umarım her şey güzel olur. Şarkı listesine kesinlikle göz atacağım. Sınavda başarılar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim, umarım her şey hepimiz için çok güzel olur :)

      Sil
  4. akademisyenlik çok güzel de bizim ülkede güzel değil. akademisyenler arası ilişkiler, hırsızlıklar, torpiller, siyaset filan, hop diye bölüm başkanı olanlar, öğrencilerini köle gibi kullanan akademisyenler, hiçbişi bilmeden kopyala yapıştır yapanlar, hiç keyifli hale getirmiyor bu mesleği. ben de akademisyenlik ve okul eğitim sever olsam da yapamadım bu mesleği, halbuse bir ton okul da var artık, ama yine de adamın olcak iyi bir okula girmek için, ayrıca bilim için değil sağlam maaş için giriyolar okula. bunları görünce insan soğuyor. gidip heidelberg de filan akademisyen olmalı :) yine de sana başarılar kolaylıklar, işallah hayal ettiğin bilimsel çalışmaları yaparsın, güzel eserlerin olur :) hocalık zaten olur :) defaatle ne ki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım deep, Türkiye'de akademinin geldiği halden uzun uzun bahsedip hayıflanmaya gerek duymuyorum artık sanırım ben. hangi kurum doğru işliyor, nerede hak ve adalet var? kendime odaklandım daha çok. bremen'deki araştırmacı ilanlarını gözlüyorum ben :) dua edelim de gideyim :))

      Sil
  5. Kana kana roman okumak, nasıl güzel bir cümle <3

    YanıtlaSil