26 Ağustos 2024 Pazartesi

Geçmiş, geçmiş, geçmiş

Bin yıllık bir blog olduğundan burası, arada bir öyle yayınlar düşüyor ki istatistik ekranına, ben de girip bakıyorum. Unutmuşum. Tekrar okuyorum. Sonra o zamana dönüp yaşadığım olayı, hissettiğim duyguyu hatırlamaya çabalıyorum. Bazen mümkün oluyor, bazen inanılmaz derecede yabancı. 

Hafta sonu sinemaya girip yıllar içinde defalarca kez izlediğim filmi yeniden izliyorum. Sinemada izlemiş miydim, düşünüyorum. İlk çıktığında 11 yaşında olmalıyım, sinema zor. Fakat Alkazar sinemasının Miyazaki filmlerini peş peşe gösterdiği bir zaman vardı, Mononoke çiçeğimi falan izlemiştim hep, Ruhların Kaçışı'nı da izlemiş miydim hatırlamıyorum. Fakat gerçekten onlarca kez izledim, her sahnesini neredeyse ezberlediğim bu filmi yeniden, sinemada izlerken, sanki ilk kez izliyormuş heyecanını yaşadım. Belki de buna odaklanmalıyım. Geçmişi bir şekilde bir kenara bırakamayıp, yaşarken o kadar da tatlı olmayan ama üzerinden zaman geçince -belki de sadece üzerinden zaman geçtiği için- bana eşsiz gelen tüm deneyimleri bir kenara bırakmalıyım. 

Elimde bir kitap var, cumartesi günü aldım (bugün pazartesi). Kitapçıya girmek için kapıda biraz beklemem gerekti, içerisi epey doluydu. Özellikle de çocuklarla. Kitap seçerken ne güzeller. Birkaç hafta önce İstiklal'deki YKY'de çocuk kitapları bölümünde kendimden geçerken hemen hemen bütün ebeveynlerden aynı cümleleri duydum kitap almak isteyen çocuklarına karşı "önce evdekileri bitir". Kitap almak öyle bir şey değil ne yazık ki. 34 yaşındaki kendimden biliyorum. Neyse, öyle plansız "ne çıkmış" diye girdiğim kitapçıdan "Kazkafanın Kitabı" isimli kitapla çıktım. Beni kendine bağladı tahmin etmediğim bir hızla ve sabah anahtarsız geldiğim iş yerimde arkadaşımı beklerken gölün yanındaki bankta, sabah serinliği eşliğinde tatlandı kitap iyice. Uzun zamandır hem hikayesini hem de üslubunu sevdiğim, aynı zamanda cümlelerinin altını çizdiğim bir kitap olmamış sanırım. Birinden biri eksik. Fakat beklentisiz başladığım bu kitap bana güzel şeyler hissettiriyor, içimde bir şekilde bastırmaya çalıştığım bir takım hevesleri gıdıklıyor. 

İki saat içinde eve dönüş yolunda Kazkafalı'yla hemhal olurum, diye düşünüyorum. Cuma günü aldığım fakat dolapta bekleyen tavukları pişiririm eve gider gitmez. Bulgur pilavı da vardı, beğenmiştim de lezzetini. Sabah 5 buçukta istemsiz uyandığım için büyük ihtimalle uyumak isteyeceğim hep. Şimdi kitap okumayı hayal ettiğim o saatlerde kesin bir şeyler izleyerek ne uyanık ne uyur, öldüreceğim vaktimi. İçimdeki hevesler biraz daha dürtülmeli, biraz daha, daha yoğun, belki biraz daha sert. Yine de işte, hiçbir şey hissetmemekten iyidir, değil mi? 


Önceki gün izlediğim Hatır(Memory) isimli filmde, bazı şeyleri unutamamanın acısını yaşayan bir kadınla bazı şeyleri hatırlayamamanın acısını yaşayan bir adamın hikayesi vardı. Hafıza bir şekilde insana hep sorun çıkartıyor.  Nietzsche belki de bu konuda haklı değildir. İnsanı koyunlardan ayıran özelliği hatırlaması değildir. Duygudur. Sadece. Hissetmektir. Bu yüzden işte, hiçbir şey hissetmemekten iyidir, değil mi?

2 yorum:

  1. Yaa bir zamanlar Animals vardı ve bu şarkı. Hemen plaklarımın içine daldım, 45'liğin fotoğrafını çeker blogda paylaşırım diye... Sonuç hayal kırıklığı, dinlemek için alanlar tarafından geri gönderilmemiş; pek çok plağım gibi... Üzülmedim, çünkü gayet güzel yağmalanmıştım, yakın tarihte yeniden moda olunca pikaplar... Ve bulunamayınca bazı plaklar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tutkulu bir roman okuyucusu olmaya lisede başlamıştım, hiç unutmuyorum hatırlamadığım bir yayın evinden Halide Edip'in Vurun Kahpeye kitabımı bir arkadaşım almıştı okumak için. Ama nasıl güzel bir basımdı, eski olmamasına rağmen hafif sararmış, çok kaliteli olmayan kağıtları pütürlü, o zamanki romantizmimle nasıl sevmiştim. Tabii ki o arkadaşım kitabı kaybetti, ben de üzüldüm o zaman, erken bir ders almanın mutluluğunu yaşayamayacak kadar toymuşum. O olaydan sonra ödünç kitap verme işi benim için bitti. Vereceksem hediye ediyorum, sonra o kitabı düşünmüyorum. Zaten genellikle hiç vermiyorum kendi kitaplığımdan. Açıkçası yorumunu okumak beni kızdırdı Sevgili Buraneros, alan kişi pikapsız kalsın da dinleyemesin, diyeceğim ama, sevdiğin biridir, söyleyemiyorum da :)

      Sil