31 Ocak 2012 Salı

Bir Başka Deli Değil

Ayaklarıma kırmızı bir ışık vuruyor.
Uyuyup uyandığında insan, otobüsün akıl almaz derecede hızlı gitti düşünüyor: Bu adam bizi öldürmek mi istiyor?!

Kafamı ayakta tutmaya çalışıyorum ve ayaklarıma kırmızı bir ışık vuruyor. İkisi farklı zamanlar ve ben başımı ayakta tutamıyorum. Sürekli düşen başımı otobüsün camına çarpıyorum. Çarpmanın etkisiyle uyanıyorum. Şimdi ayaklarıma kırmızı ışık vururken elimi başıma götüyorum, vurduğum yer acıyor. Zamana ayak uyduramıyorum.

Annem zor nefes alınca dürtüyorum onu uykusunda, "Dön anne" diyorum, birden doğrulup "ne tarafa döneyim?" diye soruyor uykusunda. Kitabımı kapatıp gülmeye başlıyorum. Bir süre nefessiz gülüyorum. Bir başka zamansa üşüdüğümü görüp beni koynuna almak için ısrar ediyor. Gidiyorum.

Elim saçlarımın arasında dolaşırken yaralar buluyor. Bir başka ansa ellerimi dizlerimin arasına koyuyorum. Otobüs çok hızlı. Yollar karlı. Yanımdaki teyze çok şişman. Yarısını ben taşıyorum onun, kendim yetmezmiş gibi. "Burası neresi" diye soracak oluyor. Ben muavini çağırıyorum, kalorifer çok yanıyor yandım ben, diyorum; bir de öndekilere söyler misiniz, çekirdek yemeği kessinler. Gülümsüyorum. Rahat.

Aldığım nefesin hakkını veremiyorum. Hakkımı alamıyorum. Sevmediğim insanlar çok fazla, sevgisizliğimle başa çıkamıyorum. Değişiyorum. Değişmeyi istediğim zamanlardan daha çok. Evrimleşmek belki, derin, kocaman anlamlı. Kıvrılıyorum, düşünlerimden arınıyorum, düşüncelerimde boğuluyorum. Kabullenmelerimi kabullenemiyorum. Kızgınlıklarım sessizliğe gömülüyor.

Bebek kokusu.

24 Ocak 2012 Salı

Vezirleri Harcamışlar Şahlarla Mat Oldum

Özgürlük ne demekmiş?

Sabah uyandığımda güneşli olan hava kapanıyor. Sabah şikayet ettiğim güneşi bulutların arkasından çok seviyorum. Nedendir bilinmez, sabahları çok erken uyanıyorum.

Vapura bindiğimde 40 yaşlarında bir adam, iki çocuğu ve babası var. Babasına ve kendisine çay alıyor, çocuklarına poğaça almış. Babasına özen gösterdiğini hissedebiliyorum, kendisine çok da özen göstermediğini hissedebildiğim gibi. Çocukları erkek, poğaçalarının yarısını kendileri yiyor yarısını martılara atıyorlar. Bir ara "Ne büyük minare" dediklerini duyup dikkat kesiliyorum. Babalarına soruyorlar, o minare neden o kadar kocaman, diye; babaları gösterdikleri yere, Galata Kulesine doğru bakıp tepkisiz kalıyor. Belli ki bilmiyor. Ben onlara karışıp evlerine gittiklerinde arkadaşlarına kocaman bir minare gördüklerini anlatmalarını engellemek istemiyorum. Öylece yer ediyor zihinlerine Galata Kulesi, isimsiz.

Eve dönmem gerekiyor. Ocakta çayım var. Altını kapattığımı hatırlamıyorum. Dönüş vapurunda izlemeye değer insanlar yok.

"Seni hiç bu kadar hissiz görmemiştim."
Bu cümlenin kafamda dönüp durmasına engel olamıyorum. Neden bu kadar hissiz olduğumu anlayamıyorum. Neden hiçbir şey dokunmuyor bana, neden canımı acıtmıyor hiçbir şey dahası sıkmıyor. Kafama bile takamıyorum yazamamam dışında hiçbir şeyi.

Neyse ki kediler var yollarda, sokaklarda.
A, bir de uğur böceği.




5 Ocak 2012 Perşembe


 Şeylerden aldığımız zevki ayakta tutan ve şeylerin hâlâ var olmasını sağlayan, ağlamanın imkânsızlığıdır: Tatlarını tüketmemize ve onlardan yüz çevirmemize engel olur. Onca yolun ve kıyının üzerinde, gözlerimiz kendi içlerinde boğulmayı reddettikleri zaman, kuruluklarıyla, hayran oldukları nesneyi koruyorlardır. Gözyaşlarımız tabiatı heba eder, kendinden geçişler de Tanrı'yı... Ama sonunda, bizi de heba ederler. Zira ancak en yüksek arzularımızı serbest maceralarına bırakmayı reddederek oluruz: Hayranlığımızın ya da hüznümüzün çemberine giren şeyler, sadece onları sulu vedalarımızla kurban etmediğimiz ve kutsamadığımız için orada kalırlar. 
... Böylelikle, her geceden sonra, kendimizi yeni bir günün karşısında bulduğumuzda, o günü doldurma gerekliliğinin gerçekleştirilemez oluşu içimizi ürküntüyle doldurur; ve ışık içinde nerede olduğumuzu şaşırmış bir halde, sanki dünya az önce sarsılmış ve kendi Yıldız'ını icat etmiş gibi, bir teki bile bizi zamanın dışına çıkarmaya yetecek olan gözyaşlarından kaçarız.
Çürümenin Kitabı - Cioran
Uyumak istiyorum.
Uyu Kedi...