15 Şubat 2013 Cuma

Uyuyan Kadın VI

Birden açıyorsun gözlerini. Odanın ışığını yanar halde buluyorsun. Saate bakmaya gerek duymuyorsun. Işığı kapatıp perdeyi açıyorsun. Bulutlu gökyüzünün ışımasını izliyorsun yavaş yavaş. Rüyanda gördüğün bir zamanlar çok yakın arkadaşlarını düşünüyorsun. Sarı sokak lambaları birden sönüyör.
Yerinden kalkıp mutfağa gidiyorsun, tek başına içeceğin çayı dört kişilik demliyorsun. Bunu neden yaptığını bilmiyorsun. Bomboşluk hissinden kurtulmak için oturup bugün yapacaklarını yazıyorsun tek tek. Böyle yazdığında günün dopdolu ve amaçlı görünüyor gözüne. Ama bütün günü kanepede yatarak, aldığın gazetenin en küçük sütunlarını bile tek tek okuyarak geçiriyorsun. Gözlerinin sızladığını bile hissetmiyorsun artık. Kapının vurulmasını beklemiyorsun artık. Telefonunun çalmasını istemiyorsun artık. İçtiğin sigaraları sayıp, bu kadarı yeter, demiyorsun artık. Renkli kutunun karşısına oturup beyninin uyuşmasına bile izin vermiyorsun. Olabildiğince ayıksın, böylece yaşadığın acıyı mükemmel hissediyorsun. Artık eline bir kitap dahi almıyorsun.
Bir ara arayıp bulduğun eski telefonunda kalmış olan mesajlara gidiyor aklın. Kendini hiç anlatamadığını, o adamın seni hiç anlamadığını, bir kaç satırla nasıl kıvrandığını, o satırları yazarken nasıl ağladığını tahmin etmesine imkan olmadığını apaçık görebiliyorsun. Bunu görmek seni mahvediyor. Boşa harcadığın cümleler seni mahvediyor. Boşa harcadığın duygular seni mahvediyor. Arkasından gelen bir özlem olmuyor, ne bir kızgınlık ne bir acı. Arkasından gelen müthiş bir kayıtsızlık, korkusuzluk hissi oluyor.
Gözlerini birden açıyorsun. Bu kez sarı ışıkların aydınlattığı sokakta yağmuru görüyorsun. Islak camları, ıslar sokakları, ıslak ve kimsesiz sokakları uzun uzun seyrediyorsun. Artık keyif almayı beklemiyorsun. Bir görev gibi, yalnızca izliyorsun. İçinden çıkılmaz geçmişle içine girilmez gelecek arasında sıkışmışlık hissini duymuyorsun. İkisinin de anlamsızlığa bürünüşünü izliyorsun sokağa yağan yağmurla.
Bu hissin hiç geçmeyeği gerçeğini kabulleniyorsun yavaşça.



11 Şubat 2013 Pazartesi

Herhangi bir sebepten,

avuç avuç dökülüyor saçlarım, görmezden geliyorum.
Geri geldim. İstanbul'da hava kapalı. Bu güzel, azıcık başım ağrımasa.
Otobüsteki televizyonda Behzat Ç. - Seni Kalbime Gömdüm'ü izledim, bu da güzeldi.
Sürekli Nouvelle Vague çaldı durdu kulaklarımda, oturduğum yerde kendimle dans ettim.

Bazı şeyler hiç değişmiyor, bazı şeylerse değişmesin istiyorsunuz; nafile.
Başka şeyler söyleyecektim. Unuttum.


2 Şubat 2013 Cumartesi

Aramızda söz olmasın



Bir sürü hikaye dinledim. Bir sürü masal. Romanlar okudum sonra. Yoruldum. Yoğruldum.

Yoruldum da durduramadım kendimi İbrahim. Dillere pelesenk olmuş, aşk! dedikçe ben, anlamsızlığına boğuldum üç harfin, ve sonra yokluğuna boğuldum senin, İbrahim, senin bıraktığın yoksunlukta boğuldum.

Kelimeler, cümleler, sayfalar, sayfalar İbrahim, kitaplar arasında ömrüm geçiyor. Ömrümüz geçsin istedim, çok mu şey dilendim, İbrahim? Artık ne zaman İbrahim! desem, ne zaman bir İbrahim annesi oğluna seslense, ne zaman bir İbrahim hocası söz verse öğrencisine, ne zaman İbrahim, ne zaman sıra İbrahim suresine gelse hatim indirirken, ne zaman Bejan’ı görsem, burnumda bir sancı dolaşıyor, boğazıma iniyor sonra müthiş bir hızla gözlerime çıkıyor. Çıkıyor da orada kalmıyor İbrahim, gözyaşı oluyor, akıyor. Sel oluyor İbrahim, yüzümü sel götürüyor.

Kendini kandırmak neymiş İbrahim? Neymiş kendini bir yalana inandırmak? Neymiş İbrahim olmayan adreslere mektuplar göndermek? Bilmediğin göz renginde kazaklar almak neymiş İbrahim? Sen yalnız görmezden gelmeyi bilirsin. Bense sana şarkılar söylemeyi öğrendim İbrahim. Seni bir bahar akşamı bulmayı öğrendim. Başka ihtimalleri öğrendim İbrahim, eli kalem tutmamak deyimini öğrendim.

İbrahim, günleri gecelerden ayırt etmenin zorluğuna da vakıf oldum. Sonra pembe olmayan panjurları hiç açmazsan güneş doğmazmış, bunu öğrendim. Sonra dokuzar dokuzar saymayı öğrendim parmaklarımla. Fedaiyi öğrendim satrançta. Binbir türlü rüya görüp hiç birini hatırlamamayı öğrendim İbrahim.

Bildiğim tek şey sensin İbrahim. Yokluğunu yaratana şükürler olsun.