20 Kasım 2013 Çarşamba

Aman!



Kırmızı gözlerle uyanıp Genet okumaya çalışmak bana özgü bir saçmalık. Sonra ajandaların arasından çıkan kağıtları okuyup hiç değişmediğimi görüyorum. Üzülüyor muyum? Sadece biraz Aylak Adam'ı hatırlayıp üzülüyorum. Sonrası Fikret Kızılok. ..

11 Kasım 2013 Pazartesi

Durağan Zamanlar

Çok üzgünüm. Elimde Kierkegaard-Ölümcül Hastalık Umutsuzluk kitabı var, bu yüzden iyi şeyler söyleyemeyeceğim. Birşeyler duyuyorum da duymamazlıktan geliyorum. Ayıp mı, ayıp tabii sussalar ya insanlar belli ki dinlemek istemiyorum.

Umutsuzluk üzerine birşeyler söylemeyeceğim, hayır! Mutfağımı toplayıp Fransızca kursuna gitmem gerek. Hayatın içine bunca dahil olmuşken, öyle kocaman, ağız dolusu laflar edebileceğimi sanmıyorum. Gerçi ben, eline yüzüne kelime çorbaları bulaştırmayı alışkanlık edinmiş bir insan olarak dışlanmam. Bu da böyle zaten, der geçersiniz. Demezseniz de demeyin, kimin umurunda! Hah!

Sonra bir takım akşamüzerleri üzerime üzerime geliyor. Bu karanlıkla aydınlık arası hali, akşam ezanı ha okundu ha okunacak zamanlarını sevmiyorum. Bak yatsıya söz söylüyor muyum? Söylemiyorum. Tabii..

Nedim, bir şair adıdır. Öyle kalmalıdır.

Ne demiş şair:
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

Nedim değil. Kavafis. Olsun.