yakupla karşılaştığımızda hakkında çok az şey biliyordum. belki de hiç.
ama çağrılmıyordu. üzülüyorduk hep beraber. ahmet abi ölmemişti, edip mefta.
Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya
Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun
Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık
Hep böyle istiyorum, ayıp değil ya
Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum
Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde
Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum
Bir ölünün günü boyayan renginde
Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar
Kayalardan dondurmalar sorduğum
Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli
Kim bilir ne diyordum
(Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
Bir baykuş tarafından
Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
Ben ne oluyordum.)
bunu anlayabilmeyi çok isterdim. ama neruda filmde "başka türlü söyleyemediğim için o şekilde yazdım" minvalinde birşeyler söylüyordu, tam hatırlayamıyorum. sanırım edip'e sorsam, o da ..
avazım çıktığı kadar yakubu çağırmak istiyorum. bir yandan da, o zaman yakup yakup olmaz ki artık, diyorum. bu karmaşa içinde nefes almak gerek.
yakubu kurtarmak kendimi kurtarmamı sağlamayacak.
yakubu çağıran ben olunca da beni biri çağırmayacak.
yakup, bir değil, sırf o değil.
yalnızlıktan öleceğiz ama sorduklarında kalp krizi diyecekler.
gidince tanrıya sorma imkanım olursa, yakubun ve yakupların neden çağrılmadığını, bunu kitabın bir köşesine gerçekleşmesi için neden yazmadığını, yakubun çürük evleri ve ölü baykuşları nerde bulduğunu, migren anneden oğula geçiyorsa anneye kimden geçtiğini, puşkinin düello kararı almasına neden izin verdiğini soracağım.
aynı sessizlik devam etmesin lütfen.
çünkü çıldıracağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder