4 Mayıs 2015 Pazartesi

fakat?!



İçimde birbiriyle bu denli çelişen iki yaratığı nasıl barındırabildiğimi anlamakta güçlük çekiyorum bugün. İki ayrı düzlem üzerinde yaşıyor, birbiriyle hiç karşılaşmıyorlardı. Bağlanmaya can atan içli aşık, sevilen kadının gerçek yaşamda varolmadığını anlamıştı. Tapılası ve bulanık bir imgeyi fazla kaba figüranlarla karıştırmaya yanaşmayarak kitaplara çekiliyor, artık yalnız  Madam de Mortsauf'u, Madam de Renal'i seviyordu. Alaycı olanı Cora teyzenin davetine katılıyor, yanındaki kadını hoşuna gidecek olursa, onunla keyifli ve gözüpek şeyler konuşuyordu. 
Andre Maurois-İklimler  

3 Mayıs 2015 Pazar

"ben kusur severim"

ah benim yüce ruhumun ikizi. kanlar içinde bıraktı şefkatin. sınırlarında süründüm. göğsündeki kafeste bir katil yatıyor. ve ben gece yarısını yaşamaktan gerçekten yorgunum.

sus artık! yalvarıyorum konuşma şu adamla! duymuyor seni, duymuyor!

kar etmiyor. ya konuşuyorum o adamla, ya yazıyorum ona. ne zaman biter bilmiyorum.

ibrahim bir tohum olarak düştüğünde sadece sesti zihnimde. sonra biçimlendi. varolmayan bir ibrahim'e mektuplar yazmaya, hem sadece eğlenmeye değil, kederlenmeye de başladım. bakın bu ibrahim'e yazdığım bir mektuptan:

Kendini kandırmak neymiş İbrahim? Neymiş kendini bir yalana inandırmak? Neymiş İbrahim olmayan adreslere mektuplar göndermek? Bilmediğin göz renginde kazaklar almak neymiş İbrahim? Sen yalnız görmezden gelmeyi bilirsin. Bense sana şarkılar söylemeyi öğrendim İbrahim. Seni bir bahar akşamı bulmayı öğrendim. Başka ihtimalleri öğrendim İbrahim, eli kalem tutmamak deyimini öğrendim.

İbrahim, günleri gecelerden ayırt etmenin zorluğuna da vakıf oldum. Sonra pembe olmayan panjurları hiç açmazsan güneş doğmazmış, bunu öğrendim. Sonra dokuzar dokuzar saymayı öğrendim parmaklarımla. Fedaiyi öğrendim satrançta. Binbir türlü rüya görüp hiç birini hatırlamamayı öğrendim İbrahim.

Bildiğim tek şey sensin İbrahim. Yokluğunu yaratana şükürler olsun.

ibrahim adını peygamberden aldı, görüntüsünü yıllar önce aşık olduğum adama dayandırdı sanırım. şimdi düşününce, başıma denk gelen göğsü, uzun ince parmakları, esmerliği, ona dayanıyor sanırım.

şimdi ona hiç duyurmadan konuştuğum adama dönüşüyor.
saçlarının rengi açılıyor. gözleri kopkoyu bir kahverenginden uzaklaşıp ela oluyor. yüzüm yüzüne denk geliyor.

ah, evet.
yoruldum. gece yarısını yaşamaktan tükendim. ve bu konuşmalardan, onun hiç okumayacağını bile bile -?- doldurduğum defterden yıldım.

şimdi, güneşli bir pazar günü evinin bulunduğu sokağın başına çıkıp, bağdaş kurup, beklemek istiyorum. elbet çıkacak o evden. başına çuval geçirip kaçırmyacağım. biraz bakacağım.

ah şu soğukkanlılığın. gitmek istemeyişlerin, cümlelerin, kelime kelime dökülen ruhun..

-s. boynuna yuvalanabilir miyim?
-böyle yürekten çağırma canım istiyor.