gecenin serinliği yalnızca perdeleri oynatsa iyi, yüreğimi de ürpertiyor usul usul. sanki telaşla bitirmemişim gibi sorumluluklarımı, üç dakikayla da kaçırmamışım gibi saati, sonra sanki ellerim üşüdü diye sığınmamışım gibi sıcaklığına, oturmuş sarı ışığın altında boş fındık kavanozuna bakıyorum. bu ana değer bir şarkı bulamıyorum, bulamadığım gibi düşünmüyorum da, düşünmediğim gibi eksikliğini de hissetmiyorum.
hiç konuşmadığım insanların sohbetine, içeriden bana tatlı görünen, belki sorsam o insanlara, onlara çarpık gelen bir gülümsemeyle dahil oluyorum. elbette güneş yine rahatsız ediyor ama kendime tahammül edebilmek için makyaj yapmıyorum. "senin gözlerin ne güzel"
bildik ağızdan, bildik ses tonuyla,bildik vurguyla çıkan sözcükler, yabancı bir serinlik oluşturuyor göğsümde. onca zamandır cayır cayır yanan göğsüm, yakanı da tanımıyormuş gibi serinliyor. uzun zaman sonra roman bitiriyorum. "aynı anda kaç kitap okuyorsun sen?"
barışmam gereken tüm küslükleri bir kenara bırakıyorum, başıma dert olacağını bile bile artık dönülmez olmadığını bildiğim yollara koşa saça giriyorum. daha fazla ne olabilir, diye sorup daha sıcak korları avuçladığımı unutup, daha fazlası da olabilir, fakat hiçlikten iyidir diyorum. belki bunu bile demiyorum.
ne tutunabiliyorum ne bırakabiliyorum. ama ne kendimi zorlarım tutunmak için ne de boşluğa bırakırım. "sen beni bırakıp gittiğinde ben çok üşüdüm"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder