Başka bir şey yapamadığımızdan, günler sonra çarşıya
indiğimizde bir arabanın arkasında satılan, “mahalle sakinlerinin dikkatine,
fıstık on lira” şeklinde yükselen sesiyle caddeyi dolduran satıcıdan aldığımız,
üstü tuhaf bir tuzla kaplı olan kabuklu fıstığı yiyor, Rick and Morty
izliyoruz.
Günden hiçbir şey anlamadım. Boşluk boşluk üstüne. Sabaha karşı
nihayet uyuyabildiğimde seramik hamurundan nasıl obje yapıldığını izliyordum. Ne
sabahki derse yetiştirebildim zihnimi ne göndermem gereken ödeve. Bir sonraki
derste ise bütün gücümü harcayarak oturdum ekranın karşısında. Bir süre zamanın
akışını unutmuş olabilirim. Sonra alınacaklar için, alınması gerekenler için
dışarı çıktık. Dışarının gerçekten dışarısı olduğu tuhaf zamanlar. Bazen yürüyebiliyor
oluşuma şaşırıyorum, bazen insanlardan kaçışımda duyumsadığım öfkeye. Yanıma yaklaşan
küçük bir kızın yarattığı panik ise kendime karşı bir şüphe doğuruyor. “Artık
biraz daha kadercilik tarafında duruyorum” dediğim günün akşamında yaşadığıma
bak.
S. benden daha uykusuz olduğundan birkaç lokma bir şeyler
yiyip bayılıyor. Ben elimde iki kitap salona tünüyorum ağır battaniye ile. Bir iki
sayfa sonrasında ben de uyuyorum. İşte o fıstığın başına oturmamız da bu uykulardan
sonra oluyor. Zihnimde güne dair boşlukları da bu uykulardan sonra
keşfediyorum. Günün sıcak olduğunu da bu haftanın yağmurlu geçeceğine olan
sevincimin karşılıksız kaldığını da hevesle beklediğim kitapların bugün
geldiğini de bu uykulardan sonra hatırlıyorum. Uyumanın iyileştirici gücünü mü,
küçük ölüm oluşundan yeniden hayata döndürüşünü mü konuşsam?
Saatler sonra “keşke fıstıktan iki kilo alsaydık” diyor. “Çok
mu sevdin?” diye soruyorum. “Hıhım” diyor inceden…
Uyumanın iyileştirici gücünden söz edin:) uyku küçük ölümse, uyku bu kadar güzel olduğuna göre ölüm de güzel bir şey olmalı. Korkmaya hlgerek yok o zaman:)
YanıtlaSilölümden korkmama noktasına gelecek kadar olgunlaştığımda artık bu konuları zaten konuşmam da sanırım :)
SilGeçen sene Edirne'de araba arkasında 10 TL'ye satılan fıstık kadar güzelini görmemiştim ben de. Kabuklu ama tuz yok üzerinde. Fıstıklar bezelye tanesi kadar, kırmızı kabuklu ve çok leziz:)
YanıtlaSil-Keşke daha çok alsaymışız.
-Çok mu sevdin?
-Çok sevdim:))
canım zeugma, yine rastlarsak birkaç kilo alacağız sanırım ama aynı tadı yakalar mıyız bilemiyorum, böyle şeyler biraz o anın büyüsüne de bağlı gibi geliyor bana. ne güzel fıstıklı anılarımız varmış:)
Silfıstık yemek ayrı bir olay, aile-arkadaşlık bağlarını güçlendirici etkisi var:))
YanıtlaSilbelki de öyledir :)
SilBu seferki şarkı blog üstünde dinlenmeyen türdenmiş, el mahkûm tuttum YouTube'un yolunu. Bu arada u'ya şapka geçirirken defalarca a'ya bastım. Durup dururken ortaya çıkan şapkalı a'lar anlamsız gülüşlere yol açtı. Gerçi gülüşün kötüsü olmaz; "yol açtı" galiba biraz daha kötü durumlarda kullanılıyordu. Geçmiş zaman bilgileri, şimdiki zamana geldi ki o da bir anda geçiverdi. Hayat. Ne güzel bir ilk paragraf :) Bir de şu cümle: "Dışarının gerçekten dışarısı olduğu tuhaf zamanlar."; güzeldi. Farkında olmadığımız rahatlık, farkında olmadığımız zamanların acısını çıkarıyor sanki. Geçmişte, şimdide ve umarım yakın gelecekte. Zira uzak gelecekte hâlâ salgınla yaşıyor olma ihtimali pek hoş değil. Şapkalı a'lar ve u'larla bir yorumun daha sonuna geldim/k ve bu kez şarkıyla pek uyuşamadım :) Neşeli sevgilerle :)
YanıtlaSilüzüldüm, dur bakalım belki bir dahaki şarkıyı seversin. umarım seversin koleksiyoncu :) kocaman sevgiler :)
Siluyku bazen ağır bir günün iyileştiricisi oluyor:)
YanıtlaSilhem de nasıl :)
SilYazının sıcaklığında ısındım. Müzik deseniz, harika bir seçim, tebrikler:)
YanıtlaSilçok teşekkür ederim, ne güzel bir yorum :)
SilCanım uyku, iyi ki var... Ne güzel bir sığınak, hele ki fırtınalı bir gün geçirmişsen...
YanıtlaSilöyle haklısın ki..
Sil“ Bazen yürüyebiliyor oluşuma şaşırıyorum, bazen insanlardan kaçışımda duyumsadığım öfkeye” ee bu benn:))
YanıtlaSilsen, ben, hepimiz :)
Sil