Zamanın yıkıcılığı üzerine bir şeyler düşünüyordum. Ama aklımda olanın, daha doğrusu beni gerçekten meşgul edenin bu olmadığını fark ettim. Yıkıcı olan zaman değil, zamanın getirdikleri -ya da götürdükleri. Diyelim ki normal bir hayat sürüyoruz, her şey olması gerektiği gibi, en azından asgari düzeyde. Sahip olunan eşyalar, sevilen insanlar, yenilen yemekler, çıkılan seyahatler… ve bir şey oluyor, doğal ya da yapay bir afet. Bir deprem ya da bir savaş. Sahip olmak için onca çaba ve zaman harcanan şeyler önemini kaybediyor, sevdiğimiz insanların ölü bedenleri çürümeye başlıyor, tüm belgeler, kimlik belgeleri, pasaportlar, diplomalar, sertifikalar, anlamını yitiriyor. Ne kaldı geriye? Şimdi tüm yaşananları konuşacağımız, hesap soracağımız kim var? Tanrı mı?
Tanrının avuç içine alınıp evirilip çevrilmesi hep bu büyük yıkımların ardından yaşanıyor, tesadüf değil. Kötülük problemi başını bir yerlerden çıkartıp, ben hala buradayım diye ucuz ucuz gülüyor. Tanrı kötülüğü neden yarattı? Tanrı kötülerin kötülük yapabilmesine neden izin veriyor? Doğal afet dünyanın yasası, diyelim, hadi geçtik, Tanrı, her yere hâkim görüş alanına giren dünya savaşlarını seyrederken ne düşündü? Aklıma bazı şeyler geliyor ama şimdi üslubuma balta vurmak istemem.
Uzun süredir, kendime, hayata, varlığa dair neye inandığımı bilmiyorum. Bana sorarsanız Tanrıya büyük bir sevgim var, Arapça dualar ediyor, şükrediyorum. S. “çok büyük bir deist” olduğuma inanıyor, biraz uzaklaşıp baksam kendime, agnostik olduğumu iddia ederim. Ne önemi var? Gerçekten ne önemi var? Bir kedinin patilerini kesip öylece atan insanların var olduğu bir dünyada benim neye inandığımın, sizin neye inandığınızın, Tanrının ne yaptığının ne önemi var?
Başlarına gelebilecek her türlü kötülükten kurtulmak için ortaya akılcılığı atarak büyücülüğe sırt dönülmesini sağlayan birileri vardı, biz de inandık. Bu, ilk değil fakat en büyük hatalarımızdan biriydi.
Bir de insanın cennetten kovulduğu konusu var, ya gerçekten
kovulmadıysa da Tanrıyı terk ettiyse?
İnsanların neden Tanrı'yı bir "iyi kutup" olarak düşündüklerini merak ediyorum. Halbuki hem iyi hem kötüyü kendi içinde barındıran bütünleştiren tamamlayan bir üst-kavramdır Tanrı. Böyle olmasaydı Tanrı olmazdı zaten.. Tuhaf geliyor bana insanların Tanrı neden kötülüklere izin veriyor / neden oluyor sorgulaması.
YanıtlaSilTekli kavramlarla düşünmeyi bırakmamız lazım.. Karşıtları içinde bütünleyemedikçe hiç bir kavramı anlamak mümkün değil ki..
tanrı bunu kendisi yapmıyor mu c. aslında, yani herhangi bir kutsal metine inananlar için? seninki schmitt-vari bir bakış açısı gibi. ya da bizim "kötü" tanımımızın ne kadar geçerli olduğu da tartışılır. acıyla özdeştiriyoruz daha çok, değil mi? saatlerce konuşulabilecek bir konu, bir yandan çok kişisel ve çok hassas. keşke böyle bir imkanımız olsaydı da uzun uzun konuşabilseydik :)
SilO çok keyifli bir konuşma olurdu :)
SilTanrının bir şey yaptığına ya da yapmadığına inanmıyorum ben. Tanrı gözlemci gibi düşünüyorum, yaradan ve sonra izleyen bir Tanrı fikri var kafamda. Fakat bu yanlış anlaşılmasın, Tanrıya yaradan olduğu için sevgi ve saygı duymak, onu anlamaya çalışmak, gösterdiği yöne bakmak. Fakat yine sadece yaradan olup bize bir seçim hakkı, oyun alanı verdiği için, bu alanda başımıza gelenlerin tamamen kendi seçimlerimiz ve geçmişten gelen neden sonuş ilişkili bizden bağımsız işleyen süreçler olduğuna inandığım için, başımıza gelen "kötü"lükleri, ölüm ya da acılar, haksızlıklar (adaletsizlik kavramı benim için acıdan daha öndedir meselâ kötü tanımında) konusunda da Tanrı'yı suçlayamıyorum. Tanrım bu kadar kötülük neden var? diyemem, çünkü biliyorum bir o kadar da iyilik var.... Tanrı dengelenme sistemi bence.
tanrıya inanan bir insan için yaşanan bu tarz bir yıkım ona yaklaşımını değiştirir ama değil mi? kocaman bir boşluk yaratır ki inanç kavramı kolay değiştirilebilecek, baştan baştan kurulacak bir alan değil sanki.
Silsenin yaklaşımın ise tutarlı, mantıklı, bir süzgeçten geçirilmiş belli. ama canım c., gerçekten kolay değil, benim için değil en azından. çok gidip geldim ben bu konuda, çok yordu, çok yıprattı. yapıyla mı ilgili, ben mi büyütüyorum. fakat varlığı algılamanın temelini oluşturuyor bu. bu yüzden öteleyemiyor, ikinci plana itemiyorum.
nietzsche'nin nihilizmi de tam burada doğuyor galiba. ...
Selam...
YanıtlaSilZordur..Insanın sevdiklerini..elindekilerini..evini barkını bir anda kaybetmesi ve tepe taklak.olması nedir çok iyi bilirim!
Önce buz gibi olursunuz..Ne olup bittiğini anlayamadığınız zihin bulanıklığı..Sonrası merhametsiz bir dik duruş hali..Yıllar sonrası sızı ve hayatı idrak..Ve zamana meydan okuma..Sayfaları gülümseyerek çevirme..Satır aralarını iyi anlama..Yüksek hayal becerisi ve hayata tutunma..
Sevgilerimle
tecrübe etmesi çok çetin. kattıkları paha biçilemez sanırım, ama çok hırpalıyor insanı.. çok sevgiler
Silkelebeğin kozadan çıkması gibi bir durum bu hırpalanma dönemi..
SilBu yazıyı neden şimdi gördüm ben?
YanıtlaSilDünya üzerindeki gelmiş geçmiş tüm acımasızlıkların ve zulümlerin işaret ettiği gerçek nedir sahi? Tanrıyı terketmiş olmak mı? Masumların saf dışı bırakıldığı bir düzen olmalıydı, diyeceğim ama olamamış işte canım Elisa:(
(david garrett dinledikten sonra yazıyorum, biraz büyülenmiş olabilirim, bayıldım! çok teşekkür ederim)
Sil"insan" gözüyle algılamayı mı bırakmak gerek, yüklediğimiz anlamları mı sorgulamayı bırakmak gerek bilmiyorum. ne yazık ki başka bir gözüm de yok, hem sözümona eksik bırakılıp hem nasıl tam anlayabilirim, bilmiyorum. zor, dünya gerçekten çok zor. hele bir öteki yaratıp ona karşı düşmanlık besleyemeyenler için ..