Dünyanın berbat gündemine
ilişmeden, ondan etkilenmeden yaşamaya çalıştığım haftayı “sanırım hasta
oluyorum”la kapatıyorum. Ülkenin gündeminden, haberinden, ekonomisinden, erkek
vahşetinden kaçmaya bir miktar alışmış olduğumdan başarırım sandım. Bir de takviye
güç sağlayacak ilacıma güvendim. Pek olmadı. Biraz oldu. Yaşıyorum. Hala aklım
başımda.
Sevgimin artması sevgimin yöneldiği varlığa sorun çıkartıyor anladığım kadarıyla. Bazı şeyleri ifade etmeye üşendiğimden insanlardan uzaklaşıyor, çok yakınlarımın da bildiğini varsayıyorum. Fakat bilmiyorlar. Süheyla’yı hiç istemediği şekilde severken bunun dışarıdan hırpalamak olarak görüldüğünün farkına varmıyorum mesela. Başka biri, herhangi biri onu kızdıracak, kuyruğunu sertçe vurmasına sebep olacak bir şey yapsa bile sinirleniyorum, izin vermiyorum. Ama ben. Peki ben? Altına üstüne getiriyorum kedimi, öfkeleniyor, farkındayım hiç de mutlu değil. Fakat benim ona olan sevgim, aşkım öyle büyük ki… Sanki bu onu kızdırmak hakkını veriyor bana. Vermez. Onu kaybedeceğim korkusunu iyiden iyiye yaşadığım son zamanlarda elimi, gözümü, ilgimi üzerinden çekemiyorum. Birkaç aydır benimle olan ailem aşırı sevgimi eleştiriyor: annem Süheyla’ya bir şey olduğu takdirde delirmemden korkuyor. Şaka değil, gerçekten aklımı yitiririm diye korkuyor. Babamın son zamanlarda en çok kurduğu cümle “rahat bırak hayvanı”, çünkü nereye gitse peşindeyim, benim yanımda olsun, dokunabileyim bedenimle ya da gözümle.
***
Devetabanım bir süredir bana sürprizler yapıyor, tam yeni kocaman yaprak vermişken bir yenisi bir yenisi daha geliyor. Bu da sonki, altta bir de kalp yaprak geliyor. Mutluluk saçıyor.
Bir süredir her şeyimi pembe
alıyorum. Yılların siyahçısı, kahverengi ve tonları aşığı bir insanım. Hiç pembe
bir şeyim yok. Toz pembe. Elimden gelse her şeyi boyarım. Bunun bir sebebi
vardır herhalde.
Eskiden yaşadığım her anı kafamda yazardım, kelimeler
uçuşurdu baktığım her yerde. Metroyu beklerken önümde duran genç adamın
yazılarla dolu montuna bakarken aklıma bu geliyor, beş-on sene önce kafamın içi
adamın montu gibiydi. Bir şeyler kırıldı sonra. Ne olduğunu bilmiyorum, bir
kopuş.
Blog yazmak bana çok güzel insanlar getirdi, çok güzel deneyimler yaşattı. Önce burada birkaç satır da olsa yazıştığım ama içimi ferahlatan insanlar, sonra mektup arkadaşlarım. Elif ve Nisa en önemlileri, varlıkları ve izleri asla silinmeyecek, silinsin istemeyeceğim iki dev insan. Başka insanlar, bazen hayal kırıklıkları bazen beklenmedik sevinçler. Zamanla silinen ama akla gelince gülümsenen insanlar. 2007’den beri tuttuğum bu web günlükleriyle hayatıma dokunmuş insan sayısı o kadar çok ki hangi birini anlatayım.
Son bir iki senedir hayatımdaki insanları azaltma çabam beni
yeni arkadaş edinmekten de uzaklaştırdı galiba. İnsanlardan kaçar oldum. Şu
sıralar birkaç şeyin eksikliğini hissediyorum, dolar umarım. Fakat blog yine
beni çok mutlu eden bir şeye vesile oldu: onca uzaktan Canım C.’nin turunç
reçeli geldi. Güzelim el yazısını okurken içimi kaplayan sevincin tarifi yok.
***
Cafe Music-BGMC'yi ben de seviyorum, her derde deva seçkileri ile ilaç kendisi:) Hayat bu aralar genel olarak kara ki ben de bugün Timur Selçuk İspanyol Meyhanesi'ne takmış ve takılmış durumda gülümsüyorum hayata; gerçekliklerini görüp bilerek ama yine de onla dalga geç-ebil-mek iyi geliyor insana:)
YanıtlaSilsevgili buraneros, insan olmak zor, giderek de zorlaşıyor sanki. hepimiz dayanmanın bir yolunu kendimizce buluyoruz. böyle böyle "yaşıyoruz"...
SilHayatta birbirimize ufak güzellikler yapabildiğimiz ölçüde koruyabiliyoruz belki de umudumuzu. Ufak, karşılık beklemediğimiz, hattâ almaktan çok vermekle mutlu olduğumuz incelikler, sanırım bizi hayata rağmen, hayatta tutuyor.. Buna vesile olduğuma sevindim :) <3
YanıtlaSilo inceliklerde buluştuğumuz için ben de çok sevindim :)
Silyıl 2022 hala mektup arkadaşın varsa senden şanslısı yok :) düşünsene! aa acaip kıskandım! :) bir dakika! son bir yılda sadece bir arkadaşıma mektup yazıp atmış biri olarak sende bunların birden fazla oluşu!... kıskandım!
Silaçıkçası bir süredir mektuplaşmıyoruz, bence de daha sık daha çok mektup yazmalıyız ya, şu an üzüldüm
Sil