Ben mi iyice memnuniyetsiz biri oldum, yoksa sanat değeri mi düşüyor gitgide, emin değilim. Ama uzun zamandır sinemada izleyip de (güncel olması açısından bu önemli bir detay) bayıldığım tek bir film bile olmadı. En en beğendiğim film Sekiz Dağ idi ama onun da bazı sorunlar içerdiğini düşündüm.
Bir ara hiç gitmedim sinemaya, pandemi sonrasında ara vermiş bulundum galiba, evden çıkmamın zor olduğu zamanlar. Sonra tam da en sevdiğim salona yakın bir yerde hafta sonu kursuna yazılınca, kurs sonrası sinemaya gitmeye başladım. Birkaç hafta, güzeldi. Son zamanlarda sinemaya gitmek için daha fazla çaba harcamam gerekiyor. Buna rağmen aralığım fena sayılmaz. En azından…
İşte cumartesi günü Canım Buraneros’un sayfasında gördüğüm
pidenin bünyemde yarattığı açlığı, görece yakın bulduğum bir pidecide gidermeye
çıktım. Şahane şahane bir pide yedikten sonra bir de şahane bir sütlaç yedim ve
eve döndüm. Kar ve Ayı filminin saatlerine bakmıştım ama ben genelde bir günde
evden iki kere çıkmayı becerebilen biri değilim, bir kere çıkabilmem bile ne
büyük adım! Fakat başardım ve 21.00’daki filmi izledim.

Film, bir ilk film olduğu için zaten bir beklenti oluşturabilecek arka plandan yoksundum. Kar var, çok severim, e köydür, çok güzel, ayılar mı var acaba, metafor mu, bilemiyorum ikisi de benim için uygun, şöyle güzel bir hikâye de varsa, oyunculuklar da ne kadar kötü olabilir… di.
Büyük oranda da böyleydi, kar, köy, ayı, oyunculuklar, görüntüler, görüntü yönetmenliği, renkler çok güzeldi. Ses çok mu patlıyordu, bizim salonda mı sorun vardı bundan çok emin değilim ama müzikler de oldukça güzeldi. Fakat bunca güzellik klişelerin arasında boğuldu gitti? Zaten 1 buçuk saatlik film, seyirciye sürekli yürüyen karakter izletmek bence bir sorun. Köye gelip de umduğunu bulamayan idealist okumuş insan bence bir sorun. O yokluğu, yoksunluğu, cehaleti ya da inadı, karın ortasındaki hiçliği, köyde anlatılan, inanılan efsaneleri, hikayeleri, mitleri hissettirememiş olmak büyük bir sorun. Bunlar yüzünden de film hayal kırıklığıyla sonlandı ama sonunu beğendim.
Pazar günü ise Stay Close’u bitirdim ve hiç beklemediğim
kadar iyiydi. 8 bölümlük mini dizi vadettiği kadarını verdi. Sadece bana yeni
dizi bulma telaşı bıraktı.
Kendimi oyalamak konusunda da kafamın içine içine girmek konusunda da son bir haftada gösterdiğim başarıdan gurur duydum. İçinden çıkılmaz duygularımın, duygularımın etkisinde kalmış zavallı düşünce ve inançlarımın, çoğu zaman etrafında gezinerek, bazen büyük bir cesaret gösterip bir anda ortasına dalarak, ama kaçmadan, “ben buradayım” diyerek fısıltıyla, var olmaya çalıştım. Nasıl bu kadar uzak düştük kendimle, bilmiyorum. Bir ucundan tutuyorum ya ama, bu da bir şey, aslında büyük bir şey.
Neyse ama,
Pide üstü sütlaç, muhteşem, gurmelik ve hayatın tadını çıkarmak ben buna derim işte:) Filmden güzel sinyaller aldım, dün muhteşem bir öğleden sonra ve akşam yaşadığım için filmi hafta içine atmıştım. Tez zamanda izleyeceğim ve düşüncelerimi beyan edeceğim:)
YanıtlaSilMüzik yine bilmediğim bir yerden geldi, ilgileneceğim:)
filmle ilgili yorumunu merakla bekliyorum, bendeki gibi bir tatsızlık yaratmaz umarım :)
Sil