25 Haziran 2024 Salı

Kedim 0.2

 

Loş ışıkta kocaman olmuş gözlerine bakıyorum. Bir dakika bile olmamış onu kızdırıp kaçırtalı. Yine de tuhaf bir meydan okumayla kolumun altına girip yatıyor. Onun sevmek anlayışı da biraz benimki gibi, kızmakta, kavga etmekte hiçbir beis görmüyor: elimi kolumu paramparça da etmiş olabilir az önce. Bana ölümüne sinirlenmiş de olabilir, canını yakmış da olabilirim. Fakat işte sevgimden de emin. Gelmek ve benimle yatmak istiyorsa geliyor kolumun altına, ne yaşanmış olursa olsun. Yanlış bir şey yaptığında gözleri yine kocaman, bıyıkları aşağı düşmüş öylece beklerken, bunun üzerine bir de yanlışlıkla kuyruğuna basmışken, gelip üzerime çıkıp, kafasını boynuma gömüp uyuyabiliyor.

O kadar çok bana benziyor ki bazen…

Ama, belki de benim sahip olmadığım, o bütün sancıların temelinde yatan “sevildiğine inanç” onun en büyük silahı. Hiç şüphesi yok. En kızdığım anlarda bile şüphe ettiğini sanmıyorum.

Küçük kedimi, büyüğüne (renkleri) benziyor diye aldım, 6 kardeşlerdi, yeni doğmuşlardı, anneleri ölmüştü, telef olacaklardı, şunu biz evlat edinelim, diye başladı, tüm yavrular sahiplenildi. Bizim deli kız da parmak kadarken geldi böylece. Neye niyet neye kısmet: Büyük kedime hiç benzemiyor ne fiziki yapısı ne tüyü ne huyu ne sevmesi ne kızması. Hiç ama hiçbir şeyi. Bazen bu kadar farklı oluşları beni büyülüyor. Bazen de “bari biraz benzeseydin” diye hayıflanıyorum.

Fakat işte şu küçücük haliyle, hayatımızdaki bir senelik varoluşuyla öyle büyük bir alan kaplıyor ki…

Bunun da farkında mıdır acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder