26 Eylül 2024 Perşembe

Yabancı

 

Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.

A! Bir dakika bu yazıldı.

Ben o hikâyeye dahil değilim. Benim dahil olduğum hikâyede dört kişiyiz. Üç artı bir. Tanıdık bir yerdeyim ve bu insanları da tanıyorum. Fakat öyle hissetmiyorum ve engel olamadığım bir kopuş başlıyor. Tutunmalıyım diyerek konuşulanlara odaklanmaya çalışıyorum. Hiç ilgimi çekmiyor ama hiç. Lütfen susun. En tanıdık insanın bütün mimikleri, bütün jestleri, oturuşu, sesinin tonu bile farklı. Acaba burnu mu tıkalı, diye düşünüyorum. Diğer kişi biraz öyle konuşuyor, onun yanında diye ona mı dönüşüyor? Sonra bütün tavrı beni çok yoruyor, özellikle ona, o en tanıdık olana bakmamaya çalışıyorum. Diğerleri, daha az tanıdıklar, konuşuyorlar, gülüyorlar. Ulaşamıyorum. Buralarda kayboldum. Yeniden buluşamıyorum, ne yazık.

Üzgünüm, üzgün bir şekilde uyuyorum.

 ---------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir kadın gördüm. Bana birini hatırlattı.

Ben küçükken camilere giderdik yazın Kuran öğrenmek için. Eski evimizdeyken Ulu Camiye yollanmıştım. Nefret ediyordum gitmekten. Hoca beni fark etmesin o günkü dersi vermeden eve gideyim diye uğraşırdım. Ya da hiç gitmemeye. Küçüktüm de. Kardeşlerim hep beraber gitmişlerdi, ben tektim. Mahalleden arkadaşlarım vardı elbette, ama detaylarını hatırlamadığım bir şekilde gerçekten oradan nefret ediyordum. Sonra biz taşındık aşağıdaki mahalleye. Evimizin arkasında, hemen çaprazındaki camiye yollandım bu kez. Burada öyle tanıdığım kimse de yoktu çok fazla. Mahalle benim için yeni herkes yeni. Ama bir şekilde uyum sağladım, arkadaş edindim. Cami o kadar güzeldi ki öncelikle, orada olmak güzel hissettiriyordu. Hoca bize teneffüs verdiğinde de bütün kızlar caminin avlusunda, hemen yanımızda musalla taşı olması hiç mi hiç umurumuzda değildi belli ki, birdirbir oynardık. Çok eğlenirdik. Oyunun çok ortasındaysak hoca bizi kesip de hemen derse de çağırmazdı. Zaten burada esas farkı yaratan kişi hocaydı. Muazzam bir adamdı. Hem şefkatli hem otoriter. Şimdi bu aklımla düşündüğümde, belki çocukken bir yanağıma dokunsa kendimi kötü hissetmeyecektim zaten, o benim öğretmenimdi, ama bir kez olsun fiziksel bir temasta bulunmuşluğu yoktu. Bizi balım diye severdi, yaz tatili bitince beni unutmayın, ben üç üniversite bitirdim derslerinize de yardımcı olurum derdi. Daha 40 yaşına gelmeden vefat haberini aldık. İçimde kocaman bir yara açmıştı böylece ve belki de bana bir kişinin ne kadar fark yaratabileceğini gösteren ilk insandı. Zaten bir daha da camiye falan gitmedim yazın.

İşte bu hocanın üç çocuğu vardı o zaman ya da ben o kadarını görmüştüm. İki kızı bir de küçük oğlu. İkinci kızı muazzam bir güzellikteydi, sarı saçları, renkli cam gibi gözleri, ışıl ışıl bir yüz, güzel biçimli dudağının kenarında bir ben. Aman Allahım. Sıcacık bir kız, bir bakan bir daha bakmamışsa kördür. Öyle bir güzellik. Ve işte onun bir de ablası vardı. Benim ilgimi o çekerdi. Abla olan soğuktu, nasıl anlatmalı, onun da saçı kaşı sarıydı, onun da renkli gözleri vardı ama soğuktu. Değişik bir aurası vardı. Bence ona bakan değil bir daha bakmak, gözlerini kaçırırdı. Farklıydı ve beni inanılmaz çekerdi. Onu incelemek, ona bakmak isterdim, ne yapıyor, nasıl konuşuyor diye. Önceki gün gördüğüm kadın bana bu kızı hatırlattı, onun ifadesinde gördüğüm şeyi. Sonra babasını erken yaşta kaybetmesini düşündüm. Tesadüf mü bu kızın bu kadar küçükken bile, kendini bilen otoriter bir yapıda olması? Belki, hatta büyük ihtimalle, babasının ardından babalık yaptı kardeşlerine. O soğukluk yardımcı olmuştur ona, eminim.

Hocanın adını hatırlayamadım. Buna epey üzüldüm. Sonra babama sordum: Abdullah, dedi.

 ---------------------------------------------------------------------------------------------------

Bugün hiç su içmedim.

Gidip biraz su içeyim.

 

 

 

 

 

6 yorum:

  1. Güzeldi. Beni dedem ilk önce bir camiye götürmüştü, o namazını orada kılardı. Hoca bir odundu, yaz günü ilkokul bebeleri kısa pantolonlu ve kısa kollu gömlekleyiz diye uzun kızılcık sopası ile kollarımıza vurmuştu, sanırım kızlar da var diye. Eve gelince isyan çıkardım. Sonra mahallemizin alt sokağında Mümin dayı dediğimiz adamın evinin en altındaki mistik loştuktaki ve alçak tavanlı okulunda diyeyim, rahlelerin üzerine koyduğumuz elifba'larımızla eğitime başladık, tenefüslerde kızlı erkekli oyunlar oynadık. Mümin Dayı'yı çok sevdik, elbette hiçbirimiz kendi yolumuzdan da sapmadık, o da bizi akıl almaz bilgilerle donatmadı, mesela ben hâlâ, üstelik sağlam bir solcu olarak, dua okumadan yatmam, bu inançla ilgili bir durum değil, başka bir lezzet çocukluğumdan. Hâlâ onu saygı ve minnetle anarım, anarız, o dönemki bebe arkadaşlarımla:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana bunları yaşamış olmak, kolektif hafıza açısından da sanırım, çok güzel geliyor :) tabii aynı şekilde bir sürü de kötü anısı olan insan var ne yazık ki..

      Sil
  2. ne güzel bir yazıydı elinize sağlık. Ben de kuran öğrenmeye gittiğim cami ve hocamı ki hala görüşürüm bayandı eşi caminin imamıydı (o vefat etti). zevkle giderdim çünkü okuma bitince bahçesinde oynardık çitlembik toplardık ne güzel günlermiş. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hülya Hanım çok teşekkür ederim. Benzer mutluluklar...

      Sil