Tüm yönlendirmelerin etkisiyle ulaştığım yer yönlendirenler tarafından beğenilmeyince sarsılmış, peki ben ne yapıyorum, diye kendime yüklenmiştim. Sonra başa dönüp “ben buraya nasıl geldim?” diye sormaya başladım. Evet, elbette kendimden yola çıkarak. Birileri birbirinden destek alarak bir grup içinde mutlu mesutken ben, nasıl oluyor da hiçbir “biz”in içine giremiyorum? Ne fiziksel olarak ne düşünce olarak. Neden ait hissetmiyorum, neden kendimi temsil ediliyormuş gibi hissetmiyorum, neden bir mücadelenin parçası olamıyorum? Tüm bu sorulara nasıl, nereden cevap bulacağım diye diye buraya geldim. Geldim ve engellendim mi? Bilemiyorum. Fakat şu sıralar çokça hemhal olduğum kavramlar, hoşuma gidiyor, bana bir yerlerden dokunuyor. Kesin yine keskin bir muhalefetle karşılaşacağım fakat kimin umurunda, zaten hep oradalar.
İş başvurusunda bulunan hocaların demo dersleri vardı bugün.
Hepsi için içimden kendimi “lütfen başarısız olma” derken buldum, özdeşim
kuruyorum sanırım. Yine de eksiklikleri olanların, mesela İngilizce, başarısız
olmalarını hiç istemiyorum ama için için kabul ediyorum işi alamayacaklarını. İşte
o anlarda panikleyip İngilizce ders anlatma pratikleri yapmam gerektiğini
düşünüyorum. Yapmayacağıma o kadar eminim ki…
Şimdi zamanın gelmesini, eve gitmeyi, dün akşam yatmadan önce pişirdiğim etli patates yemeğini yemeyi, sonra kitabımı, Yüzüklerin Efendisi'ni alıp yatağıma tünemeyi, bu sırada bir melatonin içmeyi, sonra okurken uyuyakalmayı bekliyorum. Bazen bu kadar basit ve ulaşılabilir isteklerimin olmasından ötürü kendime gülüyorum. Fakat elbette cam çatılı bir bahçesi olan, şatodan hallice bir evle şu derenin kıyısında yaşamayı da hayal ediyorum. Aslına bakarsak bu da ulaşılabilir bir hayal ve oldukça da basit. Hah!
Şimdi güzel bir şarkı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder