9 Eylül 2008 Salı


Yavaş yavaş girdi müziğe şarkı. Adım adım yaşıyordu dünyayı adam. Ama sularda yüzüp boğulan cinstendi her doğduğu yeni gün. Bazen coşup da çığlıklara medoli katacak kadar doluyordu gözleri. Sonra azalıyordu çığlık. Sessizce söylediği hatta sayıkladığı birkaç cümlecik halini alıyordu. Kaçmaktan vazgeçeli çok olmuştu.

Dalıp dalıp giden boş gözleri her yeni bestenin habercisiydi. Konuşup güldüğü anlar kanatıyordu içini. Yüzüne taktığı rezil maskeden utanıyordu. Ama bunu da kimse göremiyordu, hüznünü, acılarını, gerçek yüzünü kimsenin göremediği gibi. Tanımak ne mümkündü onu, o güne kadar.

Susup susup dertlerini içinde biriktirdiği günlerden yalnızca biriydi bugün. Yerdeki şekilli taş çekti dikkatini. “al beni” diyordu. Aldı. Ama onu ne yapacağını bilemedi. Elinde oynarken onunla, yanından geçti biri. Hafif sevimli bir rüzgardı ona eşlik eden, bir de hiç duyulmamış kokusu. Hayat yeniden mi başlıyordu?

Garip garip bakan bir şey vardı bu takipte. Bir yandan da bağıran. Duymaya cesaretin varsa eğer çok şey anlatıyordu bu çığlık hiç bir şeyin yanında. Adımlarını hızlandırmıştı adam. Dikkatini çekti sesi kızın. Durdu. Döndü arkasına baktı. Gördüğü tuhaftı. Elinde taşlar vardı cepleri de doluydu taşlarla. Yüzü kirlenmiş bakımsızlıktan her yeri kararmıştı. Saçları uzamış sakallarına arkadaşlık ediyordu. Kız bir daha baktı bu kez daha dikkatli. Ve bu kez daha başka şeyler de gördü.

Durup durup başlayan müzik hızlanıyordu. Gitar soloları başlamıştı. Arada bir duruyor solistin dayanılmaz sesine izin veriyordu.

İnce ince başlamıştı yağmur. Kızın gözlerinde ve ruhunda. Gördüklerine bakıyor, bakmaya doyamıyordu. İyice yaklaşmıştı artık. Adam kimseye yaklaşmamıştı bu kadar. Korktu adımını geri attı. Kızın gözlerine bakınca anladı korkacak bir şey yoktu. Bu kız belki de beklediği şeydi. Uzun zamandır yolunu gözlediği şeydi.

Sessiz sessiz işliyordu kızın içine gözleri. Artık bir bağ vardı aralarında kopmasını istemedikleri. Ve kendilerinin bile göremediği sağlamlığını. Müzik artık sakin ilerliyordu ortalarına doğru. İkisi de bekliyordu söyleyemedikleri şeyi.

Tek tek çıkarttı kız adamın cebindeki taşları. Önce yüzündeki karaları sildi yavaş ve incitmeden. Saçlarını taradı. Yüzündeki hüznü sildi en önemlisi. Umutlu gülen gözlerle bakıyordu adam bir tek ona. Müziğe aldırmıyordu. Ama kız duyuyordu. Solist susmuştu. Artık sona yaklaşıyordu şarkı.

Adım adım yaklaşsalar da sona, mutluydu onlar. Kızın kokusunu derin derin soluyordu adam. Adamın gözlerine doya doya bakıyordu kız en değerli hazinesine bakar gibi. Hayatın hiç bilmedikleri yönünü tanımışlardı artık biliyorlardı ki yalnız değillerdi ve uzak olsalar da. Biliyorlardı ki artık ruhları birbirine dolaşmış ayrılamazlardı.

Kesik kesik soludu kız. Müziğin son iki notası geliyordu artık. Rüzgar çıktı hafiften. Kızaran hava eşlik etti onlara. El eleydiler hiç kopmayacakmış gibi. Ama olan oldu. Toz bulutu girdi aralarına. Adam kapattı gözlerini. Sessizlik çökünce açtı yine. Üstü başı yeni cepleri boştu. Yüzü gözü temiz, kalbi doluydu. Maskesini çıkartmış içten gülüyordu. Gökyüzüne baktı, sessizce “yine gel” dedi. “ama bu kez hiç gitme.”

2 Eylül 2008 Salı

ve kadın...

Sessizliklerin ardı arkası kesilmiyordu. Bir şeyler eksikti. Herkes görüyor, kimse söyleyemiyordu. Kimse görmüyor, herkes söylüyordu.

Işıktı belki eksik olan. Hayatı aydınlatması gereken bir ışıktı. Karanlıktı çünkü her yer. İhtiyacı vardı ona her yerin. Bir yumuşak el misali dokunmalıydı dünyanın kalbine. Sadece bakışların içine gizlenip kalamazdı, düşüncelerde.

Sevgiydi belki o. Karşılıksız verilecek bir sevgiydi. Gözlerinden akan merhamet, sözcüklerine bulaşan şefkatti. Sessizlikleri konuşturmalı, gürültüleri susturmalıydı.

Güçtü belki o. Canı pahasına korumasıydı başka canları. Bulabilmekti o, kendini onda onu kendinde. Bilinmeyen soruların cevabıydı o.

Kurnazlıktı belki o. Kimsenin aklını kullanamadığı gibi kullanandı. Bakışıyla diğerini yola getirendi. Edebin hayânın ve ahlaksızlığın pisliğin başıydı o.

Şehvetti belki o. Dünyaya gönderilen en güzel yaratıktı. En çok istenen varlıktı. En ufak bir ayrıntısı gözden kaçırılınca can yakandı o.

Dünyanın kaderiydi belki o. Gidişin yönetmeni, geminin kaptanıydı. Fark edene gelecekti o. Var olanın kaynağıydı o.

Eksikliğin adıydı o. Bakışların aradığıydı. Sonunda gök karardı. Bulutlar ağlamaya başladı. Dünyanın ihtiyacı geliyordu. Dünyayı temizleyecek ya da kirletecek olan sonunda geliyordu.

Yıldırımlardı yolu. Yavaş sakin yürüdü. Sonsuzluğa alayla gülümsedi.