30 Nisan 2013 Salı

Ölememek Bir Yetenek midir?

Genç yaşta ölen bir şair için, ölüme bu kadar takıntılı ama bir türlü ölemeyen bir karakter yaratmak, kendi ölümünün sebebi olduğunu apaçık göstermektir. Félix Francisco Casanova kahramanı Vorace gibi dik başlı, saldırgan, -belki haklı bir şekilde- kibirli. Vorace gibi intihara kalkışmış mı, bilmiyorum hayatıyla ilgili detaylardan haberim yok, ama bence oturup paşa paşa ölümünü bekleyecek bir adam -çocuk değil, adam- değil, asla!

Bu yüzden...



"Er geç ben de seveceğim tutsaklığı, şayet kabul edersem diğer herkesin en karanlık zindanda mahpus yattığını."

"Bir kuş gibi düşüyor gece yarısı
uykuyla yaralı,
sıkıntıyla çeviriyorsun sayfayı
ve şair yoluna devam ediyor
sonu olmayan bir nehir gibi
büyüyüp küçülüyor gözlerin
öfkelenip sakinleşiyorsun
ve tahta yanıp kül olduğunda
geliyor rehavet şafakla."

28 Nisan 2013 Pazar

İyi ki.



23 yıl önce bugün annem ölü bir bebek doğursaydı, biraz üzülürdü, ama geçerdi. Ama o sağlıklı bir bebek doğurdu. Acı hiç geçmiyor.

Bunları uydurmuyorum. Altan Erkekli'nin Bana Bir Şeyhler Oluyor'daki tiradını arıyordum dosyalarda. Çünkü bir yere kaldırmıştım. Nerede olduğunu bilmiyordum. Sonra onun adını taşıyan bir klasör buldum.

Hiç geçmeyen bir şeyin adını neden geçmiş koyduk? Hiç geçmiyor. Bir sancı yerleşti onca zaman sonra içime. Geçmişti oysa. Neden geçmiyor? Bu sancı hiç geçmiyor.

Bugün benim doğum günüm. Pastasız. Sessiz. Kendimle. İdi.
O adamın yanında öğrencileriyle, öyle güzel gülümseyişi, neden benim içimi bulandırıyor, onca zaman sonra, bir doğum günümde.

Kimse sormadı yaşamak isteyip istemediğimi.
Hiç kimse.
İyi ki doğdum. İyi ki...


Yalnızlık.
Her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında. Tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir Kıymetini bilmelidir, dedi.
Yalnızdır insan hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
Kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
Kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.

25 Nisan 2013 Perşembe

Did you hear the news about Edward?

Bazı melodiler insanda film çekme isteği yaratmıyor mu? Arka planda bunu çalarım, diyorum, çok mutlu oluyorum, tamam sahnenin tadına göre mutsuz da olabilirim. Ama başımıza bazı olaylar geldi. Gelmeseydi. Keşke.

Nerede, bilemiyorum, rastladım tekrar Poor Edward'a. İçi sızlar insanın içi! Acımasız, insafsız adamlar! İçim sızlıyor! Etmeyin. Böyle şeyler yapmayın. 




Ne kötü zamanlar.
Poor Edward! Yapmayın, böyle hikayeler yazmayın! 
Hadi diyelim yaptınız, böyle klipler çekmeyin!

22 Nisan 2013 Pazartesi

get low



---------------------


-Bir cenaze evinin iflas etme olasılığı nedir? Tüm dünyadaki insanların ihtiyacı olan
bir iş bu neticede. Bu işte dikiş tutturamazsan sorun sende demektir, değil mi? 
-İnsanlar ölmüyorsa sen ne yapabilirsin ki?
-Chicago'daki insanlar nasıl öleceğini biliyor. Boğuluyorlar, hastalıktan ölüyorlar, vuruluyorlar. Her ne olursa işte.
-Bizde de bunlar oluyor.
-Ama insanlar bunun için acele etmiyor. Ya onların ipi çekilecek ya bizim.

---------------------

-Bir cenaze istiyorum.
-Tam yerindesiniz. Beni takip edin lütfen. Gerçek pikan cevizidir. Kolları çeliktir.
-Kutuyu boş ver. Başka neler var?
-Ne isterseniz. Çiçekler...
- Hayır, hayır.
- Mezar yeri.
- Var zaten.
- Merasim.
-Parti.
- Ne dediniz?
- Parti istiyorum.
- Ne tür bir parti?
- Cenaze partisi.
-Olur.
-Ben de orada olmak istiyorum.
- Orada olacağınıza sizi temin ederim.
- Orada şimdi olmak...istiyorum.
-Cenaze partinize hayattayken mi katılmak istiyorsunuz?
-Evet.
-Ama şey olmadan cenaze olmaz ki siz vefat etmeden yani. ... Cenaze partinizin hayattayken olmasını istiyorsunuz ki siz de katılabilesiniz. Evet mi hayır mı?
- Evet!
-Buddy, bir kâğıt getir. Bay Bush'un davet etmek istediği kişilerin listesini yapalım.


---------------------



19 Nisan 2013 Cuma

Tanrı'nın Lutfü


Sonra da Kuzgun

...
Yine de anlamış değil, benim yalnızca bir kuş olduğumu;
Ona yardım etmek için güvenli yuvamı bırakıp penceresine konduğumu.
O kendi cinnetini büyüterek içinde, savuruyor belleğini karanlık rüzgarların önüne;
Gizli bir zevk de alıyor bundan, damarlarında dolaşan o katıksız acıdan.
İşitiyorum korkusunu duvarların ardından, görüyorum sararmış yüzünü pencerenin kenarından.  
Ruhuma güç geldi aniden, artık ikircime düşmeden
"Bayım," dedim, "ya da bayan, diliyorum sizden affımı
Ancak şudur olan, uyukluyordum, çalındı kapım,
Çalındı belli belirsiz, kapımı tıkırdatan sizdiniz;
Öyle ki emin olamadım duyduğuma bir tıkırtı" - İşte açtım ardına dek kapımı; -
Yalnızca karanlık, başka bir şey değil  
Yanlış yerde arıyor beni, bir insan sanıyor bu solgun sisler içinde bekleyeni.
Çok genç sayılmasa da tanıyamamış daha insanoğlunu;
Umut diye onlara sesleniyor hala, hiç anlayamamış yaşamı bu zavallı budala.
Kahrediyorum dilsizliğime, seslenmek isterdim bu talihsiz şaire;
Boşuna dikme gözlerini gecenin sisine, o genç kızın hayalini artık bekleme,
O çoktan karıştı toprağın tenine, çoktan alıştı sessizliğin sesine.
...
Edgar Allen Poe-Kuzgun

17 Nisan 2013 Çarşamba

usul*

Bazen kendimden çok korkuyorum. Yaşanılan şeyler öyle anlarda insanın karşısına çıkıyor ki insanın kendi bile müthiş şaşırıyor. Ben korkuyorum. Geçmişin bütün büyüsünü kötülük yapmak için kullandığını düşünüyorum böyle durumlarda.

Küçük bir defterim var, bazen hiç usanmadan paragraflar boyu yazıyorum okuduğum kitaplardaki beğendiğim yerleri. Bazen masaya uzanıp bir kurşun kalem almaya, o cümlelerin altını çizmeye bile üşeniyorum. İnsanlar değil sadece, bütün evren çelişkileri ve zıtlıklarıyla varolmaya devam ederken, insanın kendisini hiç tanıyamadığını, anlayamadığını keşfetmesi o kadar çok şaşırtmamalı -yine- kendini. Ama ben şaşıyorum! Nasıl bu denli karmaşık olabildiğime gülmüyorum. Kızıyorum. Bir yerinden başlamak gerekiyor hissetmenin, ben öfkeyle başlıyorum.

Böylece, bir ömür geçmiş oluyor.

Gülmek bir mutluluk şartı değildir. Gülmeden de mutlu olunabilir. Çok da güzel olur.

2 Nisan 2013 Salı

"Haklıydım"


Bazı adamlar hayatlarımıza girerler, bazı kadınlar da öyle.
Dokunmazlar parmaklarıyla, ama dokunurlar. Öyle ki o dokunuş yüzünüzde atılmayan bir tokat gibi patlar.
Sonra içinizdeki bu bağa bir anlam veremezsiniz.

Bazısı yazar bazısı söyler bazısı çeker.
Kitap. Şarkı. Film.

İyice bir etrafa bakmalı. Elde ne var? Elde? El?

Ne zamandı? 17 yaşlarındaydım. Tanıştık.
Hayatımın en güzel kitaplarının ardına vokal.
Yaşadığım tek aşkın bağları.
Gözlerine bakmaktan çekinilen.
Gece yürüyüşlerini gözyaşına boğan.
Otobüs yolculuklarının arkadaşı.
Nick.
Nedenler bitti.


Albüm çıktığından beri. Belki bin kez.
Hep aynı.

"If you got everything and you don't want no more  you've got to just push the sky away"