italik kısım eskiden kalma bir yazının içeriğidir:
Hayır acı çekmekle ilgili en aşağılık konuşma şu:
NF : Farkındalık herşeydi benim için, |
Nf: nastasya filippovna.
Kb: katip bartleby
Başka şeyler yazmam gerekirdi.
Çekilen acının ontolojik sebepleri.
Korkak karı.
Bir dakika. Baştan.
Şairi bir durakta kaybettim. İçime bir acı dolmadı. Çünkü şair
kayıkta yakılan bir ölü gibiydi. Hayal kırıklığıydı ölüşü. Bazı insanların
ölümsüz olması gerekir.
Dönüp okuma yazdıklarını, okursan silersin.
Şairin gerçekte olmaması bir tokat. “Mümkün olmayan”ı
açıklama çabasına toplanıp gülüyoruz ben ve duygularım. Basit. Sıçtığımın dergisinde
çıkan röportajın ontolojik olarak anlamı yok. Sıçtığımın ünvanları insanlığa
hiçbir şey katmıyor. Benim yarattığım adam olarak bir şaheserdin, şimdi hiçbir
şey!
Korkak karı!
Savunmayacağım. Korkaklığımı savunmayacağım: özellikle sana
G! Sana ve içimde düştüğün kaosa, anlamına inanmadığım tek söz etmem. Ne var
elimde sen ve senin acımasızlığından başka?
Aklıma düşen birkaç numara.
Karar bile veremiyorum. Bundan bir sene öncesinde yaşadığım bunalımın sonucu
saatlerce ne kadar aptal olduğunu bana anlatan telefon konuşmasını zihnimin
derinliklerine gömüyorum. Ve o numaraları çeviriyorum. Ontolojik olarak
gereksiz. Bir kere çalan telefonu sakince kapatıyorum. Çünkü ne o telefon
açılacak ne de konuşmaların bir anlamı var! Hiçbir şey kalmadı elimde yazılmış
onca metinden başka o zamana ait. Mutlu muydum, hayır. Acı çekiyordum, acının
en güzelini göğsümün üstünde gururla taşıyordum. Sonrasında hiçbir şey eskisi
gibi olmadı. Ayarlarımı ontolojik olarak aşk bozdu.
Şairimi kaybettim.
Ve hükümlü.
Ne düşünmüştüm. Kimsenin okumadığı cümlelerinin ne kadar
güzel olduğunu düşünmüştüm. Gözlerinin, ellerinin, ve bu aradaki bakışlarının
ne kadar güzel olduğunu. Ona hiçbir şey ıspatlamam gerekmiyordu, anlıyordu beni
ve olduğum gibi kabul ediyordu. Etmiyormuş. Anlamıyormuş. Beklentilerim üzerine
bir yanılgıya kapılmış. Ya çok ahlaklı, diyorum ve artıyorum. Ya da müthiş bir
aptal!
Müthiş bir aptal.
Ölümümün bilmem kaçıncı yılında bana ölümümün boktan bir şey
olduğunu tekrar ediyor. Bıkmadan usanmadan anlatıyor. Okuyorum ve ölüyorum. Ölüm
tükenmek bilmeyen bir tekrardan ibaret. Kapı açılıyor ve aslında kapı hiç
açılmıyor. Özünde kapı yok. Ontolojik olarak kapı bir yanılgı.
Ontolojik olarak sevgilim de yok sevgili katip.
Okuma! Okuma! Okuma! Okursan silersin!
İnsanlar birbirine karıştı. Birinin yüzü diğerinin sözlerini
söylemeye başladı. Yıllardır konuşmayandan ne sözler döküldü.
Şimdi katip, şair, ve G! Katip her zaman umarsızdı, şimdi
avazı çıktığı kadar bağırıyor. G şefkat doluydu, şimdi en acımazım. Şair anlayışlı
bir adamdı, şimdi gerçek bir anlayışsız. Ne kadar değiştik! Ne kadar ölüyorum.
Aşağılandıkça alamayacağı intikamları biriktiren küçümen
insanların sesleri kulaklarımı dolduruyor. İçinden çıkılmaz bir hal alan anne
karnına dönüş arzuları bomboş. Bir kere doğuyor insan, yeterince sancılı. Sonra
geri dönüşü yok. Ve özgürlük diye bir şey yok! Hiç olmadı. İnsanlığı kandıran
ne güzel yalanlar var bir bilsek!
Ölmedim mi hala. Onca kelime geçti. Yaşıyorum. Pekala. Bunu kaldırabilirim.
“ölüm bu kadar abartılacak bir şey değil” diyor g, “olsaydı herkes ölmezdi”.
Ünlem.
Okumuyorum. Doğmuyorum. Ölmüyorum. Ölemiyorum.
Aptallık ediyorsunuz. Ne güzel saçmalıklar bunlar, kimse
umursamıyor. İçimde bir karadelikle yaşıyorum. Evrenim şişiyor, şişiyor,
şişiyor.. tanrılarım çaresiz, bilimin kendilerini yalanlamasını bekliyorlar. Zavallı
tanrılarım. Benim güzel tanrılarım.
Ontolojik olarak tükeniyorum. Zaman hep geçmiş. Sakinleşmek için
odanın içinde yürümek, soğukta oturmak, sigara çekmek ciğerlere, alkol
doldurmak mideye.. hiçbir işe yaramıyor.
Öldüysen haber ver.
İçim sıkışıyor ölmedim daha.
Sıkışıyorsa iyi, ölsen duramazdın.
Ölsem duramazdın.
Başka zamanlarda başka delirmelere saklanmış bir bölüm
aklımı da azad ediyorum. Başka dünyalarda yaşam olma ihtimali beni kahrediyor,
sizi heyecanlandırıyor mu? Gülmek bir direniş şekliymiş, bilmiyordum. Ağlamak nedir,
devrim mi?! Haydi, kurtulayım korkaklığımdan.
Her şey bir dağ zirvesi tehlikesinde, elektrik yüklü. Tam manzaraya
bakacakken, yıldırım düşer ve ölürüm.
Ölsem duramazdım. Çünkü akbabalar var, gerçek.
……………………………………………………………………………………