29 Temmuz 2016 Cuma

"sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor
birini bitirmeden aklın öteki yolculukta"


bazen son goku'nun bulutuna sahip olsaydım keşke diyorum. o buluta sadece kalbi temiz olanlar binebilir. kalbi, evet. 

ellerim.. ellerim.. 

"ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam"

dünya bir kaç saniyeliğine durdu. ne yapmam gerektiğini, ne yapacağımı bilemediğim bir kaç saniye. eflatun gözlerim olduğunu sanıyordum. yokmuş. ay ışığında dans edebileceğimi sanmıştım, olmadı.

ellerim kırılmadı. şair de değilim. 

işte realizmin acımasızlığı. sahne değişip de yemyeşil bir kırdan simsiyah bir şehre dönüştüğünde dünyanın durmadığını hatırlıyoruz. 

zaten goku'nun bulutu da bende yok, ayaklarım yere basıyor. 

olsaydı güzel olurdu. olmadı. 

iki gündür traffic diye bir filmi bitiremiyorum. kafamdaki sesler sustu, bitirebileceğim. 
tek tesellim bu. 

-goku'nun bulutunun adı da kinto-un'muş- adamın yaşadığı maceralar, 
sahip olduğu yetenekler yetmiyormuş gibi bir de bulutu var. 
büyüyünce de çok çirkin olmuştu zaten. 
yazıklar olsun bu düzene. 



28 Temmuz 2016 Perşembe

bugünlerin bazı tarifleri var, huzurlu, sakin, güvenli, tasasız, rahat!
uçuşan perdeler, alışıldık kokular ve sesler, çevrilen sayfalar, akılda tutulan hikayeler, tutulamayanlar, karıştırılan okunmuş romanlar, bakınca tüm ilk gençliği hatırlatan kitaplık, anne iltifatları, baba gülmeleri.
dağlar arasındaki yollar, dağ manzaralı oda, dağa akşam üzeri gelen kargalar, dağdan inen tilki, dağın üzerinde yükselen ay.

video kamera almak için para ayırdım kenara.
hepsi bu.


23 Temmuz 2016 Cumartesi

kişiler

"beyfendi 

kocaman parmakları, yüzünden sarkan bir iki uzun sakalla oynayıp duran, suratsız fakat anlaşılmayan bir şekilde neşeli, sürekli birşeylere odaklanmış -ya bir kitaba, ya bir olaya, ya zihnindeki bir anıya, ya bir hayale- sürekli dikkatli bakan bu adam ömrünün yarısını bir masanın arkasında kendisine uzatılan evrakları imzalayarak geçirdi.

yardımcı kadın

evin hanımefendisi henüz çok gençken, belki evleneli bir kaç sene olmuşken eve gelen aydınlık yüzlü bu kadın kendini evde yabancı hissetmezdi. oranın bir parçası hatta önemli bir parçasıydı. beyfendiye olan düşkünlüğünü hiç gizlemezdi. hanımefendinin buna neden göz yumduğu masaya yatırılacaktır fakat yardımcı kadının asla haddini aşmadığını söylemeliyim. gençliğinde neredeyse beyaz olan sarı saçları artık bembeyazdı. başına ensesinden bağladığı örtüden kaçmak için çok çabalamış gibi yorgun dökülürdü bir iki tel, alnına.

küçük bey

yapayalnız ve şımarık bir çocuk olmaktan son anda, evin getir götür işlerini yapması için evlat edinilen yaşıtı sayesinde kurtulmuştu. kocaman bir adam olduğunda bile bu şekilde çağrıldı. ve belki de sırf bu yüzden, dikkatli bakıldığında görülen bir çocuk taşıdı yüzünde hep.

evlatlık

kimine göre iyi niyetli, kime göre kolaya kaçan ailesinin, kimine göre hayatı kurtulsun diye, kimine göre üzerlerinden yük kalksın diye beyfendiye verilen çocuk, geldiği ilk günden beri sanki 30'lu yaşlarında bir adamdı. küçük göz yuvalarından etrafa kocaman bakışlar fırlatırdı. kimseyle hiçbir zaman kavga etmedi. kendisinden bir şey istendi mi ikiletmeden yapardı. hanımefendiyle arasında sanki bir çeşit aşk vardı. ona bakarken ister istemez gülümser, bu gülümsemeye anında karşılık alırdı."

işte bir hikaye için gerekli olan tüm kişiler burada. ama hanımefendi yok. hanımefendi bu insanları hikaye yapacak cevher. o hep burada fakat kayıp. herkesin üzerinde gölgesini salıp saklanmış. burada kişiler var, hanımefendiyi bulunca burada bir hikaye olacak.

sayfa bilmemkaç. 

21 Temmuz 2016 Perşembe


wong kar-wai güzellemesiyle... hem de bu kez chungking express'le değil, in the mood for love.





20 Temmuz 2016 Çarşamba

"Modern hayatın çökmesini ve her yeri yabani otların kaplamasını sabırsızlıkla bekliyorum."
Miyazaki 



tanrım alınmazsa, keşke hayao miyazaki çizseymiş beni.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

darb.

...

palamut almış eve dönüyorum. yağmurlu, puslu bir hava. balıkçılar çarşısından geçerken kahveciye uğrayıp limonlu akide alıyorum, bir iki tane de badem ezmesi. öyle huzurlu, o kadar mutlu bir rüya ki.. evimde büyük ihtimalle sıcacıktır, güzel kedim beni kapıda karşılar, radyoyu açar, evimizin keyfini çıkartırız.

...


bu sabah saat 5 civarı artık uykuya dalabildiğimde gördüğüm rüyanın bu kadar güzel olması öyle tuhaf ki, insan bilinci, ötesi arkası, nasıl çalışıyor... canlı yayınla ankara'da patlayan bombaları korkuyla, endişeyle izlerken kavuşmuştum uykuya...

4 Temmuz 2016 Pazartesi

ardından..




belki de bana sinemanın ne olduğunu, özgünlüğün ne olduğunu, anlatılmak istenenin sessizlikle nasıl anlatılacağını öğreten adam bu dünyayı dün terketti. dokunmadığım birinin ölümüne daha önce hiç bu kadar üzülmemiştim. sanki bir parçam kopup gitti, özel bir yerlere sakladığım, usul usul sevdiğim parçamı koparıp aldılar. halbuki daha bir kaç gün önce kutlamıştık doğum gününü.

şüphesiz gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden biri, iran sinemasını iran sineması yapan, nicelerinin esin kaynağı, çoğumuzu sanatına aşık eden adam, Abbas Kiyarüstemi, huzur içinde uyusun. Tanrıdan ricamdır.

her şey için teşekkürler, güzel gözlerin güzel zihnin için.