(Hatırladığım ve anladığım kadarıyla) Einstein’ın zamanın
göreliliği üzerine düşlediği kurgulardan biri tren deneyi: hareket halindeki
bir trenin içindeki kişi için, aynı anda düşen yıldırımlar farklı zaman dilimleri
içinde algılanır. Hareket zamanı sabitlikten koparır.
Film bir gar saatinin ekranı doldurmasıyla başlayıp iki
kadının trende buluşmasıyla devam ederken akla, (belki sadece bir akla) zamanın
bu akışı geliyor. Tatlı bir ritmle süren akış, güzel bir manzaraya
açılan pencerenin önüne gelindiğinde de akla bu geliyor: pencerenin ardındaki
adam sunuluyor izleyiciye; güzel bir adam, güzel bir zihni var, güzel bakışları
bu bakışlardan doğan güzel görüşleri var. Fakat bu adamın belden aşağısı
tutmuyor; o güzel manzaranın ve onun içinde (önünde) geçirilecek zamanın tüm
anlamı böylece kayıyor, aynı zamanda tüm tren yolculuğu boyunca (gerek
karşısındaki küçük kıza olan yaklaşımı, gerek filmin o zamana kadar sunduğu
diğer kişilere karşı tavrından hareketle) güçlü avukat kadınının bir şair olduğunu
öğreniyoruz. Filmin kırılma ve yeniden birleşme anı. Bütün kişileri, ilişkileri
ve diyalogları gözden geçirip yeniden yerleştirme gereksinimi doğuruyor bu
kırılma. Fakat sorun değil. Filmin (bakış açısına göre zaafı) değişmeyen hızı
içerisinde bunu yapmak zor değil.
Genel olarak Türkiye sinemasının genel kusuru olarak da
belki ele alınabilecek sıkıntı şu: karakterlerin ruh halleri, hikâyenin üzerine
kurulduğu özellikleri seyirciye fazla fazla sunuluyor ve bu (hala anlamamış
olan varsa diye sanırım) film boyunca asla değişmeyen, örneğin tüm film boyunca
tedirgin, kararsız, bir ileri iki geri adım atan karakterler ortaya çıkarıyor. Elbette
biraz can sıkıcı.
Keyifli, dolu bir iş. Barış Bıçakçı’nın güzelim hikâye anlatma
inceliğinin konuya etkisini göz ardı etmemek gerekir. Tren içinden dışarıya
biraz fazla baktığımızı düşünüyorum ama sahneler o kadar güzel ki pek bir sorun
teşkil etmiyor. Pelin Esmer daha çok film yapsın. Gökhan Tiryaki gözüne de
şükür.
Bu zamana dek bir film ya da dizi anlatırken görüntü yönetmenine değindiğini gördüğüm ilk kişi olabilir misin acaba?
YanıtlaSilYakın geçmişte izlemiştim ben de. Trene binip gitme isteği doğmuştu içimde. Restoran bölümü ve trendeki diğer karakterler haricinde iyi hissettiren bir filmdi. Rollerin başındaki iki kadın da yakışmıştı başında oldukları rollere. Hatırlayıverdim böylece, güzel oldu :) Neşeli sevgilerle :)
çok sevdiğim filmlerde imzası var Gökhan Tiryaki'nin ki işe yarar bir şey'i izlerken özellikle "bu filmin görüntü yönetmeni kim ya" diye baktıracak kadar güzel bir iş ortaya koymasından mütevellit bence bolca övgü ve anmayı hak ediyor :)
Silkocaman sevgiler :)