Fleabag’i ilk izleyişimin üzerinden çok uzun süre geçmedi. Gördükçe
gülümsüyorum evet, zaten izlemeye başlama sebebim sadece gülmekti. Gülmedim mi
güldüm. Fakat dizi bittiğinde boğazıma oturan yumrunun ağırlığı altında ezilmedim
de değil.
Fleabag’le özdeşlik kurabileceğim hiçbir alan yok ikimizin
de saçlarının kısa olması dışında. İnce zekası, esprileri, her ortamda
dikkatleri üstüne çekmekteki muazzam başarısı, pişmanlıkları, seks düşkünlüğü
ve hatta konuşmasını çok istediğim (özellikle müstakbel üvey annesine karşı)
anlarda susuşu benimle hiç bağdaşmıyor. O halde onu bu kadar nasıl sevdiğimi
düşündüm. Gerçek bir kişilik olsa arkadaşlık etmek bile istemeyebilirim, beni
yorar bence. İhanetleri, zayıflığı, kendisini kontrol edemeyişleri beni çok
kızdırıyor, belki ahlakçı bir yaklaşımla, hayatımda onun yaptıklarını bir yere oturtamadığımdan.
Geçtiğimiz gece, uyku düzenimi oturtmaya çalıştığım bir
dönemde hem de, bir sayfa bile olsa kitap okusam her şeyden iyi, diye
düşündüğüm bir dönemde, S.’nin tabletime yüklediği uygulamada gördüğümden
tekrar açtım. Bir süredir yeni bir şey izleyemiyorum zaten, artık her sahnesini
ezberlediğim filmlerin dizilerin güvenli kollarına kendimi bırakıp duruyorum. Belki
bu refleksle ikinci sezonu açtım. Çok güldüm, vakit ilerledi ben güldüm, bir
ara dalmışım, bir ara korkmuşum. Bildiğiniz şeyi izlediğinizde arada uyuduğunuz
vakit asla vakit kaybı olmuyor, devam ediyorsunuz. O sezon o gece bitti.
Fleabag’in o durakta oturuşu, hissedişi ve “It's God, isn’t it?” diye soruşu,
aslında sormayışı bile, hayır ilk izlediğimde yarattığı hissiyatı yaratmadı. Sevdiği
ve aslında sahip olduğu adama herkesin içinde uzak duruşu ama yine de ona sahip
ve ait oluşu hissi beni çok sarsmıştı. (Sahiplik ve aitlik tartışmalı elbette).
O zaman beni o kadar etkileyip, bir sürü şey çağrıştıran, özlediğim ama
tanımlayamadığım o duygunun bu sefer beni sarmayışına şaşırdım. İçselleştirdim mi,
sıradanlaştırdım mı, aştım mı, kabullendim mi, önemsizleştirdim mi bilmiyorum. Duygular
her zaman övülmeli bana kalırsa, ne varsa duyguya dair övülmeli. İnsanı bir
boşluktan çıkarıp bir anlama salan yegane şey duygu. Fakat işte yine buraya
geldim, duygularım nerede, yine kayıplar mı, yoksa çok hızlı dönüşüp
değişiyorlar da hızlarına mı yetişemiyorum?
Geldik, geldik yine buraya geldik. Fakat dönüp gelmekten
bahsetmiyorum, bu yeni bir durak, sorular benzer ama bir geri dönüşle ulaşılmış
değil, yol kat edilmiş, mesafeler alınmış.
Fleabag yalnız. Yalnız.
Sorun yok.
Sorun yok?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder