6 Kasım 2020 Cuma

Büyüsüz Fener ve Fleabag

 

Fleabag’i ilk izleyişimin üzerinden çok uzun süre geçmedi. Gördükçe gülümsüyorum evet, zaten izlemeye başlama sebebim sadece gülmekti. Gülmedim mi güldüm. Fakat dizi bittiğinde boğazıma oturan yumrunun ağırlığı altında ezilmedim de değil.

 

Fleabag’le özdeşlik kurabileceğim hiçbir alan yok ikimizin de saçlarının kısa olması dışında. İnce zekası, esprileri, her ortamda dikkatleri üstüne çekmekteki muazzam başarısı, pişmanlıkları, seks düşkünlüğü ve hatta konuşmasını çok istediğim (özellikle müstakbel üvey annesine karşı) anlarda susuşu benimle hiç bağdaşmıyor. O halde onu bu kadar nasıl sevdiğimi düşündüm. Gerçek bir kişilik olsa arkadaşlık etmek bile istemeyebilirim, beni yorar bence. İhanetleri, zayıflığı, kendisini kontrol edemeyişleri beni çok kızdırıyor, belki ahlakçı bir yaklaşımla, hayatımda onun yaptıklarını bir yere oturtamadığımdan.

 

Geçtiğimiz gece, uyku düzenimi oturtmaya çalıştığım bir dönemde hem de, bir sayfa bile olsa kitap okusam her şeyden iyi, diye düşündüğüm bir dönemde, S.’nin tabletime yüklediği uygulamada gördüğümden tekrar açtım. Bir süredir yeni bir şey izleyemiyorum zaten, artık her sahnesini ezberlediğim filmlerin dizilerin güvenli kollarına kendimi bırakıp duruyorum. Belki bu refleksle ikinci sezonu açtım. Çok güldüm, vakit ilerledi ben güldüm, bir ara dalmışım, bir ara korkmuşum. Bildiğiniz şeyi izlediğinizde arada uyuduğunuz vakit asla vakit kaybı olmuyor, devam ediyorsunuz. O sezon o gece bitti. Fleabag’in o durakta oturuşu, hissedişi ve “It's God, isn’t it?” diye soruşu, aslında sormayışı bile, hayır ilk izlediğimde yarattığı hissiyatı yaratmadı. Sevdiği ve aslında sahip olduğu adama herkesin içinde uzak duruşu ama yine de ona sahip ve ait oluşu hissi beni çok sarsmıştı. (Sahiplik ve aitlik tartışmalı elbette). O zaman beni o kadar etkileyip, bir sürü şey çağrıştıran, özlediğim ama tanımlayamadığım o duygunun bu sefer beni sarmayışına şaşırdım. İçselleştirdim mi, sıradanlaştırdım mı, aştım mı, kabullendim mi, önemsizleştirdim mi bilmiyorum. Duygular her zaman övülmeli bana kalırsa, ne varsa duyguya dair övülmeli. İnsanı bir boşluktan çıkarıp bir anlama salan yegane şey duygu. Fakat işte yine buraya geldim, duygularım nerede, yine kayıplar mı, yoksa çok hızlı dönüşüp değişiyorlar da hızlarına mı yetişemiyorum?

 

Geldik, geldik yine buraya geldik. Fakat dönüp gelmekten bahsetmiyorum, bu yeni bir durak, sorular benzer ama bir geri dönüşle ulaşılmış değil, yol kat edilmiş, mesafeler alınmış.

Fleabag yalnız. Yalnız. 

Sorun yok.

Sorun yok?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder