23 Kasım 2020 Pazartesi

Salgın Hafızası -I-

 

Nasıl başladığına dair hiçbir şey yazmadığımı fark ettim. Belki yıllar sonra -o kadar yaşayabilirsem- bir anlamı olur bu sözlerin. Başlangıçtan çok daha kötü durumda olduğumuzu düşünüyorum yine de başlangıcı düşündüğümde daha karanlık hissediyorum bugünden. Öyle yer etmiş zihnime. Belki havalardandır. Salgından bahsediyorum.

Annem ve babamın gelişinin üçüncü ayıydı. Senelerdir yalnız yaşamaya alışmış ama senenin birkaç ayını anne-babasıyla geçirmeye hala alışamamış, bir ayın sonunda kendisini baskı altında hissetmeye başlayan biri olarak aslında bugünden bakınca fena durumda olmadığımı söyleyebilirim. Fena durum derken annemle büyük bir kavga ve S. ile neredeyse kopma noktasına gelmiş olmamızı kastediyorum; fena değil evet. Virüs ülkemize geldi, haberinden kısa süre sonra 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı da geldi. Yalnızca 65 yaşındaki babamı etkilemedi elbette bu durum; bir yandan onun bu dört duvar arasında dönüp durmasının sıkıntısını yaşarken bir yandan da daha birkaç gün önce anjiyo olmasının bende yarattığı etkiyle dışarı çıkmamasına rahatlamıştım. Daha önce alınmış doktor randevusuna gitmek istediğinde bile birbirimize diklenmiştik; mücadeleyi ben kazanmıştım. “Gitmesek n’olur, bir ay sonra gitsek ne kaybederiz” gibi makul cümlelerle başladığım ikna turumu “polisi arar ihbar ederim” ile bitirmiştim ama olsun…

Annemle babamın evde oluşunun bende yarattığı ikinci büyük sıkıntı ise evden dışarı çıkan tek kişinin ben oluşumdu. Yani eğer virüsü kapacaklarsa onlara ancak ben getirirdim. Bunun üzerimde yarattığı gerginliği nasıl anlatabilirim, bilemiyorum. “Normal” zamanlarda bile umumi tuvaletlerin kapısına dokunamayan, toplu taşımada bir şeylere dokunmamak için türlü denge pozisyonları geliştirmiş, yanında ıslak mendilsiz dolaşmayan ben, okula gitmek, evin alış-verişini yapmak ve en önemlisi de hava almak için dışarı çıkmak zorundaydım: peki geri gelirken ne getiriyordum. Yine bir eve dönüşte babamın telefonda konuştuğu ağabeyime “E. geldi, elleri havada, gerçi bu onun normal hali” deyip güldüğünü hatırlıyorum. Ya da bir kadro sınavı için gittiğim okuldan dönüşte kabanımı makineye tıkmaya çalışırken bana engel oluşuna epey güldüğümüzü, yine de benim o kabanı uzak bir noktada nadasa bıraktığımı…

“Bakan açıklama yapacakmış” saatleri, “bir yerde okudum, uçaklar iptalmiş” haberleri, virüsün ne olduğunu anlamaya çalışmalarımız, iptal edilen biletler, annemin televizyon karşısında vakit öldürmeleri, babamın saatlerce kitap okumaları, koridorda yaptığımız yürüyüşler, akşam yemekleri sabah kahvaltıları ve bir noktadan sonra babamın “artık gitmemiz gerek” noktasına ulaşması… Bu noktada benim için “gitsem mi onlarla” düşüncelerim, yine zamana hâkim olan karanlık hissinin memleketimde had safhaya ulaşacağını duyumsamamla son buldu. Ben kaldım, onlar gitti.

Sanırım benim için salgının ikinci bölümü de o zaman başladı. S. kedimi getirdi. Bir miktar sorun çözdük ve ben düzenime yine bir miktar geri dönmeye çalıştım. Fakat olmadı.

Aldığım dört dersin hiçbirinde benden istenen şeyleri yapamaz oldum. Çevrimiçi derslere, yatağımdan kalkıp iki adım atarak masa başına geçip katılmakta bile zorluk çekmeye başladım ki o zamanlar kullandığımız programda monolog şeklinde geçen derslerde kamera ve mikrofon açmıyorduk; yine de midemi bulandırıyordu. Derslerin birinden vazgeçtim. Biri sınav istediğinden katlandım. Diğer ikisine hazırladığım ödevlere dönüp bakamıyorum utancımdan. Hiç kitap okuyamadım; ne zorunlu olduklarım ne keyiften… Kitaplığıma bakıyor okumadığım kitaplardan kaçıyordum. Elime alıp tek sayfasını okuyamadıklarım da masamın üzerinde küsüyordu. Okuyamadığım kitapların tesellisini kitap dinlemekte buldum: en sevimli yoldaşım da Nermin Yıldırım oldu, uygulamadaki bütün kitaplarını dinledim. Şimdi bütün hikayeleri aynıymış gibi geliyor, hangi karakter hangi kitaptaydı ondan bile emin değildim ama iyi kurguladığı kitaplarını yalın bir dille anlatıyordu, takip etmekte zorlanmıyordum, onlarla vakit geçirmek hoşuma gidiyordu; merak ediyordum. Kitapları dinlerken de evin içinde bir aşağı bir yukarı yürüyordum. Neden kaynaklandığını bilmiyorum ama 30 yıllık tarihimde ilk kez o birkaç ay evim çok düzenliydi. Tezgahta duran bir kahve kupasına bile tahammülüm yoktu, yamuk duran halıya, yerinde olmayan yastığa, sehpadaki toza. Hatta kitaplıklarımı -en son ne zaman düzenlediğimi hatırlamadığım kitaplıklarımı- elden geçirdim; yayınevlerine göre ayırdım, boy sırasına dizdim, görüntüsü mükemmeldi ve hala bozulmadı şaşırtıcı bir şekilde. İnternetten yaptığım alışverişlerle evin tüm ihtiyaçlarını dışarı çıkmadan hallediyordum; çıkmamı gerektiren tek ürün sigaraydı. Bir de meşhur sokağa çıkma yasağının geleceğinin duyurulduğu ilk gece suyumun bitmek üzere olduğu paniğiyle yüzleştim; su aldığım uygulama kitlenmişti, marketler çoktan kapanmış mahalle bakkalının ününde devasa bir kuyruk vardı ve suyum yoktu. İki saat boyunca o siparişi vermeye çabaladım; olmadı. Sabah tekrar denedim, o gün sipariş getirdikleri son kişilerden olabilirim çünkü benim suyum geldikten sonra uygulama hafta sonu boyunca sipariş almayacağını açıkladı. O günden sonra da evde neredeyse elli litre suyu hazır bulundurur oldum. Damacananın yanında beş litrelik bir sürü suyu mutfak masasının altında biriktiriyordum. Bir süre sözümona bu düzen devam etti. Bu süreçte içimdeki sorunları duyumsuyor fakat kelimelere dökemiyordum, kelimelere dökmek şöyle dursun varlıklarını kabul etmiyordum; böylece gerçekliği tartışmalı oluyordu belki de. Günler günlerin ardından…

 

17 yorum:

  1. Tek korkum, müziğin okumamdan önce bitmesiydi ki on ila on beş saniye farkla ben sözleri bitirdim, sonra da ezgi aniden kayboldu. Son zil sesi bir şarkıyı bitirirken aynı zamanda bana yazacağım yorumun ilhamını veriyordu ki kaşla göz arasında onun da yarısına geldim işte. Şimdi diğer yarısına geçeceğim, hadi yeni bir paragrafa taşınayım.

    Salgının ilk ayında her gün çevremde gördüğüm şeylerde ne gibi değişiklikler oluyor, Türkiye ve diğer ülkelerde ne gibi gelişmeler yaşanıyor diye sürekli notlar alıyordum. Kısa sürede meselenin uzmanı olma yolunda ilerlemiştim. Ancak ilk ayın sonunda virüsle yüzleşir gibi oldum ve onun stresiyle haber takibini bıraktım... Aylar geçti... Hâlâ salgın var, hâlâ korkuyorum :) Neşeli sevgilerle :)

    YanıtlaSil
  2. sevgili mutlu anlar koleksiyoncusu, umarım yine beğenmişsşindir şarkıyı :)
    kaygı, korku, endişe bu dönemin başat duyguları sanırım, hadi biz neyse de çocuklarda yaratacağı travma çok endişe verici. umarım en kısa sürede biter. kocaman sevgiler ..

    YanıtlaSil
  3. umarım bu süreç artık biter; Korona sanki dünyayı durdurma düğmesine basmış gibi. Deep'in sayfasında blogunuzu görüp ziyaret etmek istedim;kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  4. sevgili camdan düşler, hoş geldin :) ve umarım çabuk biter. sevgiler

    YanıtlaSil
  5. sanki biz ve evlatlarmızdan birinin evine gitmişiz de onun haleti ruhiyesini okuyormuş gibi hissettim. Evet çocuklar hem eve hastalık getiririz korkusunu hem de yeni normal hayatlarını yaşadılar. Oysa hala onlara bir şey olmasın,diye düşünüyor, her gün arayıp seslerini yokluyorum.Ana baba olmak endişeler içinde yaşamak değil mi zaten. Herkes için ayrı zor bir durumun içerisindeyiz. Umarım gelecek güzel olur.

    YanıtlaSil
  6. anne baba olmak endişeler içinde yaşamak, bunu kabullenmiştik ama evlat olarak böyle büyük endişeler bir anda geldi, hazırlıksız yakalandık sanırım :) çok sevgiler

    YanıtlaSil
  7. Yorum formun acaba yeni pencerede açıldığı için mi doğrudan kendi yorumumun altına yeni bir ekleme yapamıyorum... Yorum formun blog sayfana "yerleşik" olsa ne hoş olur :)

    Evet, şarkıyı beğendim :) Hatta sözler araya girmese muhtemelen müziğin ritmiyle aynı şekilde okuyordum :) Ama sözler ezginin üstüne gelince dengem bozuldu biraz :) Bir şarkıda sözlerin olması çok tuhaf dimi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sizi mi kıracağım, buyurun :)

      aslında çok bulutlu bir yazı olduğunu düşündüğümden biraz içi kıpır kıpır eden bir şarkı koymak istedim, dengelesin diye. elimden bu kadarı gelmiş. sözlerinde ne dediğini anlamadığım şarkılara kendi kafadan anlamlar uydurmayı çok severim ben, bu da onlardan biri.. :)

      Sil
    2. Oh, ne iyi oldu :) Öbür türlü yorum penceresi kopuk olunca ayaklarım geri geri gidiyor :)

      Buna nasıl bir anlam uydurdun acaba? Sonra Türkçe çevirisiyle karşılaştırdın mı, belki içgüdüsel olarak yaklaşmışsındır :)

      Sil
    3. bu şarkıda kırgın bir isyan var, neşesini kaybetmemiş bir burukluk :) asla Türkçesine bakıp da bendeki anlamı yıkmam :)

      Sil
    4. Farklı bir yaklaşım :) Sendeki anlama göre Türkçe söz yazmayı hiç denedin mi? Bence yapabilme potansiyelin var :)

      Sil
    5. çok güzel fikir, deneyeyim :))

      Sil
  8. aman evde her şey yolunda gitsin, annen babanlaa :) hadi sabır ya geçeceek :) aşı da olcaz, unutcaz bu günleri de, herhalde hayatımızın en kötü deneyimi oldu buuuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hepimizin en büyük dileği o sanırım ya, evden uzak olması. yine de birilerinin evlerine acı haberler geliyor bir yerlerde. umarım dediğin gibi olur, bir an evvel kurtuluruz :)

      Sil
  9. Müziği dinlerken farkında olmadan başım ağır ağır sağa sola sallanmaya başladı. Sonra ritme kapılıp başımı aşağı yukarı sallamaya başladım. Evet, böyle de oluyordu. Derken omuzlarımın eşlik ettiğini fark ettim. Dur bakayım şimdi, galiba dans ediyorum:))

    YanıtlaSil