Ölüm hakkı üzerine kafa yorarken biraz hırpaladım sanırım kendimi. Gerek var mıydı? Yoktu. Kefir mayalamak için kaloriferin üzerine bir şişe süt koyan birinin ölüm hakkı üzerine düşünmesi de bir tuhaf. Gerek yoktu gerçekten. Fakat biraz itildim, bu düşünceye itildim. Neden insanları hayatta tutmaya çalışırız? Daha doğrusu neden ölmeye karar vermiş insanları hayatta tutmaya çalışırız? Çünkü küfür etse daha iyidir, ne demek yaşamak istememek? O yere göğe sığdıramadığımız yüce hayatımızı aşağılar davranışıyla. İntihar edemez, saçmalamasın. Çabuk midesini yıkatmaya hastaneye yetiştirelim. Çünkü kendi yaşamını bitirme hakkı yok. Elbette biz ondan daha iyi biliriz. Kendine gelince de azarlarız.
İntihar notunu aldığım kişiye ulaşabileceğim tek yol telefon. Çoktan harekete geçmiş. Mesajlar attım, aradım aradım aradım. Sonra bir an düşündüm ve … İşte o an uzadı. Uzadı ve uzadı. İntihar tuhaf bir eylem. Çoğu zaman bir ilgi çekme yöntemi, çoğu zaman cezalandırma. Ama bazen gerçekten yaşamdan vazgeçme göstergesi. Peki ben bunu nereden bileceğim. (Önce bir midesini yıkatalım, uyansın, sorarız, olmazsa öldürürüz yine?)
Burada nokta.
Uzun zamandır başlayıp başlayıp yarım bıraktığım Latife Tekin’in ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’ü bitirdim. Durur muyum, üstüne bir de Moda Sahnesi’nin çevrimiçi tiyatrosuna göz dikip Sevgili Arsız Ölüm Dirmit oyununu izledim. Sonra tiyatroya gitmeyi ne kadar özlediğimi fark edip içlendim. Ama daha çok, oyunun bu kadar güzel oluşuna keyiflendim.
Ne bela bir cinsimiz var. Biz kadınlardan bahsediyorum. Daha
başka bir sürü cins var (varmış, bilmiyorum, beyan esastır bende hala) elbette
ama şu kadınlar olarak ne belayız. Bir türlü sığamadık dünyaya. Halbuki sonradan
icat da olmadık. Hep vardık işte hep buradaydık (Zihinde Bir Dalga kitabının
başında Ursula K. Le Guin kadının çok yeni bir icat olduğunu söylüyor, hakkı
var). Ama olmadı, yüce erkek zihni bizi bir yere yerleştiremedi. İşlerden başımızı
kaldırıp da bu sorunu fark edip el attığımızda da aşağılık kompleksine
kapıldılar sanırım “Biz yapardık canım allaalla” gibi bir şeyler mırıldanmış da
olabilirler. Gerçekten boğazımı sıkıyormuş gibi bir şeyler. Laf anlatmaya
enerjisi olan herkesi alnından öpüyorum.
Bunların arasında bir yanda Atiye bir yanda Dirmit gidip gelirken, bu iki kadının hayatını anlamaya çalışırken biraz zorlandım. Bir de bu roman üzerine yazılıp çizilirken Dirmit'in merkeze konmasına biraz alındım. Atiye'nin hakkını yememek için zebanilere kafa tutuşuna övgüler dizmek isterdim. Ama gücüm yok, sonra.
İçime çöreklenen yalnızlık duygusu neden sonra geldi bilmiyorum. Bir süre kendi kendime konuşmaya devam edeceğim. Anlatmaya değer biri de yok anlayacağını düşündüğüm de. Sevgili Arsız Ölüm’den Atiye’nin sesiyle kendime “Yazık laan!” demek istiyorum.
Sevgiler.
*Bknz: Edip Cansever-Mendilimde Kan Sesleri
Enfes bir yazı okudum, bunun altını bir çizip şöylece kenara alıyorum önce. "İntihar bir eşiktir demiştim bir gün. Kesinlikle bir eşiktir ve o eşiği geçebilmek tülden ince-tüyden hafif, gerçek ve kocaman bir yürek ister, bazen..." diye bir cümle kurmuştum, olay yeri inceleme etiketli yazılarımdan birinde. Yazının müdahale etmek kısmına girersem çok uzar ki burada intihar eden ve diğer insan açısından bir karar söz konusudur; işte o anda insanlık hali çok zorlanır diye düşünürüm. Gerçek intiharcı bir sinyal vermez ama bir sinyal saçılmışsa, bir şansı daha olmalı diye de düşünürüm.
YanıtlaSilYazarı severim, oyunu da muhtemelen sayende izleyeceğim. Fakat yazının müzik üstündeki ilk bölümünün ve bağlanışının altını bir kez daha alkışlarla çizeceğim ki, anlayana şölendi!
öncelikle bu harika yorum için teşekkür ederim. sanırım buraya hala içimi döküyor olma sebebim anlaşılmak ihtiyacı, yorumun da beni bu yüzden müthiş mutlu etti.
Silintiharcının sinyal vermesi konusunda katılıyorum. sana gül bahçesi vadetmedim romanının kahramanı bileğini kestiğinde kanını neden leğene (yanlış hatırlamıyorsam, epey oldu okuyalı çünkü) akıttığı sorulduğunda "fazla uzağa gitmesini istemedim" diye cevap veriyordu. buradan da aslında davranışının bir yardım çağrısı olduğu sonucuna varmışlardı. sanırım bunun gibi.
İntihar; (isim, Arapça)'Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi' diyor tdk.
YanıtlaSilYıllar önce bir arkadaşım intihar etmeye karar verip herkese mektuplar bırakarak ortadan kaybolmuştu. O saatleri aklımdan çıkaramıyorum halâ. O belki kendini yok edecekti ama bizler elimizde o mektuplarla "nasıl farkedemedik?" diye haykırıyorduk bir yandan her yerde onu ararken ve her birimiz kendini döverken belki de ondan önce ölüyorduk. Sonunda bulundu, uzun bir rehabilitasyon dönemi sonrası hayatta.
Ama biz, kendi adıma konuşayım ben ondan sonra aynı olmadım. Artık orda kırılgan bir nokta var diye konuşmak istediğim hiç bir zorlu sohbeti onunla yapamadım. Yarı bedenimi kesip attım.
Niye bunları kendime saklamayıp anlatıyorum bilmiyorum ama bu içten satırlara dökülmek istedi içimdekiler.
Dün "Sevgili Arsız Ölüm" ü izlemek istedim sistem hata verdi.. vardır bunda bir hikmet.
"Artık orda kırılgan bir nokta var diye konuşmak istediğim hiç bir zorlu sohbeti onunla yapamadım. Yarı bedenimi kesip attım." şu cümle çok değerli. intihar bu açıdan kişisel bir eylem olmaktan çıkıyor. bağlantı kurduğun herkesi bir şekilde etkiliyor. belki de bu etkiden sakınıyoruz, kim bilir?
SilHayır hayır ondan değil.. "Vazgeçme hakkını kullanmak isteyeceği"ni umduğumuz ve buna inandığımız için hayatta tutmak isteriz ölmek isteyen birini.. Bir nevi olimpik meşaledir bu umut, elimizdeyse, sönmeden onu yerine ulaştırmak görevimiz gibi gelir bize.
YanıtlaSilBir de biliyorsun ilk teşebbüs sonrası çoğu insan "bir daha asla yapmayacağım" diye düşündüğü ve bu sözünü de tuttuğu için ve tabii bu bilgi beynimizin labirenti içinde bir yerde kalmış olduğu için.
Intihar karmaşık bir konu ama evet, insanları hayatta tutmaya çalışmak ve onları hayata bağlamaya çalışmak bence görevimiz..
canım c., sen daha iyi bilirsin elbette, ben tarihin odağının bireye ve onun kutsal yaşamına dönüşünün bir sonucunu görüyorum bu engelleme halinde biraz. aslında kesin bir fikrim de yok ne yalan söyleyeyim, düşünüyorum işte. buna dair uzun uzun yazsan keşke içinden gelirse..
SilHa bunu diyen ben, ötenazi konusunda %100 "evet, hak verilmeli" tarafında duruyorum, o da ayrı.. Demek ki bedensel acıyı psikolojik acının önünde görüyorum ben.... Ah bu ben.
YanıtlaSilötenazi konusunda daha emin yargıları olarak yalnız değilsin, fakat bu yalnızca neden fiziksel acının dayanılmaz noktaya eriştiğinde geçerli olmak zorunda?... ah bu biz..
SilNe severim Latife Tekin'i, ama ben en çok Berci Kristin Çöp Masalları'nı :)
YanıtlaSilo kitabı da merak ediyorum, belki hemen değil ama okuyacağım kesin :)
Silhüzünlü olmasına rağmen güldüm bayağı bu yazında. kefir intihar, yaa moda sahnesi yaa pek severim tebisi mert fırat ve diğerleri, latife tekin eskilerimizden hıhıms, hayırlısı be gülüm :)
YanıtlaSilgüzel özet deep'ciğim, hayırlısı.. :)
Silİntihar eden birinin ardından -tabii ki içimde bir sızı duymakla birlikte- "Öyle karar vermiş" deyip, kararına saygı duyulması gerektiğini düşündüğüm olmuştur. Ama o "Girişimi başarısız olsaydı belki hayatı daha fazla sevecekti" duygusu yok mu... Fena bir ikilem.
YanıtlaSilkatılıyorum, fakat bu ihtimaller denizinde kaybolur insan. o yüzden hiç dalmamak gerek belki de..
Sil