Masa başında vakit geçirmeye başlar başlamaz, can sıkıntımın beni oradan oraya savurmasından çok hoşlanıyorum. Böylece bir blogum olduğu aklıma geliyor, karşıdaki inşaatın ilerlemesini görüyorum hem. Vay be, insanoğlu kuş misali.
Son zamanlarda, zamanlar dediğim aylar, izlediğim tek şey
Criminal Minds. Yoğun bir seyir olmadığından ve dizi 250 sezon olduğundan
bitmiyor, açıkçası bu da oldukça hoşuma gidiyor. Şu sıralar 8. sezonu
izliyorum, genelde gün sonu uykuya dalmadan önce bir-iki bölüm, başarabilirsem.
“Dizi izliyorum” dediğimde en yakınlarım
bir süredir ne izlediğimi sormuyor. Kendimi
bu ekibe bıraktım, birlikte suçluların profillerini çiğ bir teatral havayla
çıkartıyoruz, hep mi nokta atışı yapıyoruz, evet hep! Suçlunun ayağını
basışından öyle bir özelliği keşfediyoruz ki bilgisayar başında bir iki tuşa
basıp anasının kızlık soyadına kadar (ABD’de meşhurdur, tabii) buluyoruz. Standart
Amerikan suç dizilerinin belirgin karakterleri vardır, hepsi dizide mevcut: Bir
idareci-lider, bir bilge adam, bir dahi, bir bilgisayar-bilişim kurdu, araya
serpiştirilmiş duygusal ve empati sahnelerinin vazgeçilmezleri birkaç kadın. Mutluyuz!
(Çok minimal düzeyde diziye dair spoiler içeriyor yazı,
rakamlar da tarafımca abartılmıştır ki bunu anlamamanız mümkün değil.)
Peşlerine düştüklerimiz genellikle seri katiller, ne kadar çoklar bir bilseniz. Hayallerimi süsleyen dağ evleri, çiftlikler, geniş camekanlı yapılar şu an aklıma gelmeyen bir sürü başka şeyle beraber artık hepsi birer tedirginlik nesnesi. Bir ses duyuyor, bir şey hissediyorsanız sakın “bana öyle gelmiştir” demeyin, size öyle gelmemiştir, arkanızda pusuya yatmış bir psikopat vardır. Onca zaman cinayet işlemiş katillerin peşine “nihayet” düşen ekibimiz de her bölümde kahraman, tabii ki! Zaten son kurbanla özellikle vakit geçirmek duygusal bağ ve empati kurmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla onu kurtarmak müthiş önemli hale geliyor. Öncekiler patates çuvalıydı çünkü, o zamana kadar da kimsenin ilgisini çekmemişti bu cinayetler. Pehh!
En tahammül edilemez(!) bulduğum şey, az evvel bahsettiğim
kadın karakterlerin sürekli titreyen, dolu dolu göz bebekleriyle kurbanların
yakınlarıyla konuşması. (Bunları yazarken artık neredeyse tamamını bitirdiğim,
bir tür bağımlılık olduğuna inanmaya başladığım müthiş sevimsiz dedektif Harry
Hole romanlarıyla da ilgili detaylar aklıma geliyor. Canım Jo Nesbo, yenisini
yazıyordur umarım halihazırda). İçlerinden en ilgi çekeni Garcia, kadronun
bilgisayar kurdu. Kendisi internet korsanlığı yaparken FBI tarafından
keşfedilip işe alınan renkli bir kadın. Fakat özellikleri olağanüstü. Elinde binlerce
insanı içeren bir liste olsa dahi bir iki -bence asla formüle edilemeyecek-
parametreyde şak diye ekranlara şüphelinin fotoğrafını getirebiliyor. Bunu yapabildiğine
dair inancıma karşılık birkaç cinle işbirliği yaptığına dair inancım daha büyük
olurdu sanırım, o kadar ki uçuk mevzular dönüyor. Ekibimizin gözbebeklerinden
(hangisi değil ki ah!) Morgan’la olan dostluğu hoşuma gidiyor, fakat her
telefon konuşmalarında flörtleşmeleri ve Garcia’nın hoparlörde olduğunu
bilmeden beş saat kendisini küçük düşürecek konuşmalar yapması ve bu sürede
sözünü hiç kesmeden bitirmesi beklendikten sonra durumun kendisine açıklanması
başta biraz sevimli gelse de 7 sezon sonunda baydı (elbette devam ediyorum,
saçmalamayın neden bırakayım?!). Fakat her şeye rağmen görece insan tepkileri
veren tek karakter de Garcia, nev-i şahsına münhasır, seviyoruz.
Şimdi biraz da yürüyen ansiklopedimiz, 13-14 yaşında
üniversiteye başlamış, yanlış hatırlamıyorsam birkaç tane doktorası olan, Dr.
Reid’den (yabancı kelimelerde de ünsüz sertleşmesi uyguluyor muyuz?) bahsetmek
isterim. Annesi akıl hastanesinde olan doktorumuz ekibin en genç üyesi sanıyorum,
annesi de bir matematikçi miydi, o da dahiliğe yakın birisiydi ama şizofren. Ara
ara Reid’e de “psikolojik rahatsızlıklar genetiktir, bende de başlayacak, ahan
da başlıyor mu acaba” korkuları geliyor. Son zamanlarda migren nöbetleri
artışta. Okuma ve aynı anda analiz etme hızı çok yüksek. Sürekli bilmiş bilmiş
nefes almadan verdiği söylevleri teklemeden bitirir. Siz altyazıyı takip
edemezsiniz ama karşısındaki yerel polis not alır. Polislerin zeka seviyelerine
dair ciddiye alınabilecek bir araştırma yapılmış mıdır bilemiyorum ama çok
yüksek olmadığı konusunda karşı çıkacak insan sayısı kaçtır ki? Reid’le ilgili
beni en çok sıkan şey ise bunca zeka, akıl, bilgiye rağmen minik bir kedi
yavrusu gibi duygusal konularda ciyklemesi. Vay efendim bana niye söylemediniz
de küstüm. Vay efendim beni dinlemediniz de küstüm. Vay efendim başım ağrıyor
da küstüm. (Bu kadar değil elbette ama yazarken güldüm, silmeyeceğim). Neyse kendisinden
öğrendiğim capgras sendromunu paylaşayım da, barışalım.
Capgras sendromu sahip olduğumuzu düşündüğümüzde kafayı
yememize sebep olacak bir şey bence. Hasta yakınlarının ailesinin başkalarıyla
yer değiştirdiğini düşünüyormuş, bir tür şizofreni. Anne babana gidiyorsun, ee
bunlar benim annem babam değil ki diyorsun. Onlar anne-babanız diyor sen hadi
oradan diyorsun. Dizide kendisine bir komplo kurulduğunu düşünen eski asker
katilimiz annesini ve babasını böylece öldürdü. Anam babam nerde diye diye de deli
oldu (bu kısmı ben ekledim). Bir travma sonrası ortaya çıkabiliyormuş, yani
depresyon vs gibi psikolojik temelli de olabilirmiş anladığım kadarıyla,
fiziksel bir kafa travmasıyla da. Bu kadar kolay, komik ve yıkıcı bir şekilde
bozulabilen varlıklar olmamız ne kadar acınası.
Dizinin bilge adamı ilk iki sezonda Gideon’du, CIA ajanı
olarak benimsediğimiz Mandy Patinkin bu kez FBI ajanıydı, profilcilikte müthiş
yetenekliydi, iki sezon sonunda eeeh yetti bana! dedi ve gitti. Sonra Rossi’miz
geldi, o ise FBI’ın bu davranış analizleri biriminin kurucularından, efsanevi
bir isim, bir süre önce o da aynen Gideon gitti bırakıp gittikten sonra birkaç
dakika içinde çözülebilecek (ki çözüldü) bir cinayet içinde kaldığından onu çözmeye
dönüp 32 yıl daha birimle devam ediyor.
Yazıyı yazmaya başladığım zamandan beri bir sezon daha
izledim sanırım, bitiresim mi gelmiyor bilemiyorum. En sevdiğim karakter Hotchner
hakkında yazmadan mı bitiremiyorum acaba…
Criminal Minds 2 yakında, bu blogda!
iyi dizilerden tabii :) csi gibi, homeland gibi, the blacklist gibi, cold case gibi :) canın sıkılınca blogunu hatırlıyon yani, çok iyimiş :)
YanıtlaSilterapi seanslarının +700 lira olduğu ülkede içimi dökmek için blogumu kullanmam şaşırtıcı değil bence deepciim ne dersin? :))
Silonu demedim, neşeli, hayat dolu, keyfin yerindeyken de hep aklında olsun yani diyom bloguun :)
Sildeniyorum deniyorum :)
SilSüpersin bu kadar güzel yazılabilrdi alem. Bir ara bayağı takılmıştım, Fox Crime'daydı hatırladığım, sonra hayatımdan dizileri külliyen çıkardım. Sanırım kemale erdim ve dizilerin ömrümden çaldığını düşündüm ve gündelik hayatla yeniden kanka oldum, bir de kitaplar tabii ki. Ermiş bile olabilirim çünkü dedim dokunamadığın hayat senin değildir. Mutluyum, hayatı bir kez daha keşfediyorum:)
YanıtlaSilah çok teşekkür ederim :) dizileri hayatımdan çıkartmayı ister miyim demin değilim, keyif alıyorum ve bazısı gerçekten sanat eseri. kendimizden tembelce uzaklaşmak istediğimizde iyi bir araç bir de. ama ben de daha insani bir düzeye indirdim dizi izlemeye ayırdığım vakti, bu iyi bir şey sanırım. ayrıca seni özellikle takdir ediyorum, ne güzel tercihler ve ne güzel bir kararlılık :)
SilKlişeler olmasa 250 bölüm en sevdiğim
YanıtlaSildeğil mi? :) mesela devam eden dizi izlemeyi hiç sevmem, sezon beklemek çok sıkıcı
Sil