19 Ekim 2021 Salı

Criminal Minds ve Umutsuz Alışkanlıklar

 Masa başında vakit geçirmeye başlar başlamaz, can sıkıntımın beni oradan oraya savurmasından çok hoşlanıyorum. Böylece bir blogum olduğu aklıma geliyor, karşıdaki inşaatın ilerlemesini görüyorum hem. Vay be, insanoğlu kuş misali.

 



Son zamanlarda, zamanlar dediğim aylar, izlediğim tek şey Criminal Minds. Yoğun bir seyir olmadığından ve dizi 250 sezon olduğundan bitmiyor, açıkçası bu da oldukça hoşuma gidiyor. Şu sıralar 8. sezonu izliyorum, genelde gün sonu uykuya dalmadan önce bir-iki bölüm, başarabilirsem.  “Dizi izliyorum” dediğimde en yakınlarım bir süredir ne izlediğimi sormuyor.  Kendimi bu ekibe bıraktım, birlikte suçluların profillerini çiğ bir teatral havayla çıkartıyoruz, hep mi nokta atışı yapıyoruz, evet hep! Suçlunun ayağını basışından öyle bir özelliği keşfediyoruz ki bilgisayar başında bir iki tuşa basıp anasının kızlık soyadına kadar (ABD’de meşhurdur, tabii) buluyoruz. Standart Amerikan suç dizilerinin belirgin karakterleri vardır, hepsi dizide mevcut: Bir idareci-lider, bir bilge adam, bir dahi, bir bilgisayar-bilişim kurdu, araya serpiştirilmiş duygusal ve empati sahnelerinin vazgeçilmezleri birkaç kadın. Mutluyuz!

 

(Çok minimal düzeyde diziye dair spoiler içeriyor yazı, rakamlar da tarafımca abartılmıştır ki bunu anlamamanız mümkün değil.)

 

Peşlerine düştüklerimiz genellikle seri katiller, ne kadar çoklar bir bilseniz. Hayallerimi süsleyen dağ evleri, çiftlikler, geniş camekanlı yapılar şu an aklıma gelmeyen bir sürü başka şeyle beraber artık hepsi birer tedirginlik nesnesi. Bir ses duyuyor, bir şey hissediyorsanız sakın “bana öyle gelmiştir” demeyin, size öyle gelmemiştir, arkanızda pusuya yatmış bir psikopat vardır. Onca zaman cinayet işlemiş katillerin peşine “nihayet” düşen ekibimiz de her bölümde kahraman, tabii ki! Zaten son kurbanla özellikle vakit geçirmek duygusal bağ ve empati kurmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla onu kurtarmak müthiş önemli hale geliyor. Öncekiler patates çuvalıydı çünkü, o zamana kadar da kimsenin ilgisini çekmemişti bu cinayetler. Pehh!


 

 

En tahammül edilemez(!) bulduğum şey, az evvel bahsettiğim kadın karakterlerin sürekli titreyen, dolu dolu göz bebekleriyle kurbanların yakınlarıyla konuşması. (Bunları yazarken artık neredeyse tamamını bitirdiğim, bir tür bağımlılık olduğuna inanmaya başladığım müthiş sevimsiz dedektif Harry Hole romanlarıyla da ilgili detaylar aklıma geliyor. Canım Jo Nesbo, yenisini yazıyordur umarım halihazırda). İçlerinden en ilgi çekeni Garcia, kadronun bilgisayar kurdu. Kendisi internet korsanlığı yaparken FBI tarafından keşfedilip işe alınan renkli bir kadın. Fakat özellikleri olağanüstü. Elinde binlerce insanı içeren bir liste olsa dahi bir iki -bence asla formüle edilemeyecek- parametreyde şak diye ekranlara şüphelinin fotoğrafını getirebiliyor. Bunu yapabildiğine dair inancıma karşılık birkaç cinle işbirliği yaptığına dair inancım daha büyük olurdu sanırım, o kadar ki uçuk mevzular dönüyor. Ekibimizin gözbebeklerinden (hangisi değil ki ah!) Morgan’la olan dostluğu hoşuma gidiyor, fakat her telefon konuşmalarında flörtleşmeleri ve Garcia’nın hoparlörde olduğunu bilmeden beş saat kendisini küçük düşürecek konuşmalar yapması ve bu sürede sözünü hiç kesmeden bitirmesi beklendikten sonra durumun kendisine açıklanması başta biraz sevimli gelse de 7 sezon sonunda baydı (elbette devam ediyorum, saçmalamayın neden bırakayım?!). Fakat her şeye rağmen görece insan tepkileri veren tek karakter de Garcia, nev-i şahsına münhasır, seviyoruz.

      

Şimdi biraz da yürüyen ansiklopedimiz, 13-14 yaşında üniversiteye başlamış, yanlış hatırlamıyorsam birkaç tane doktorası olan, Dr. Reid’den (yabancı kelimelerde de ünsüz sertleşmesi uyguluyor muyuz?) bahsetmek isterim. Annesi akıl hastanesinde olan doktorumuz ekibin en genç üyesi sanıyorum, annesi de bir matematikçi miydi, o da dahiliğe yakın birisiydi ama şizofren. Ara ara Reid’e de “psikolojik rahatsızlıklar genetiktir, bende de başlayacak, ahan da başlıyor mu acaba” korkuları geliyor. Son zamanlarda migren nöbetleri artışta. Okuma ve aynı anda analiz etme hızı çok yüksek. Sürekli bilmiş bilmiş nefes almadan verdiği söylevleri teklemeden bitirir. Siz altyazıyı takip edemezsiniz ama karşısındaki yerel polis not alır. Polislerin zeka seviyelerine dair ciddiye alınabilecek bir araştırma yapılmış mıdır bilemiyorum ama çok yüksek olmadığı konusunda karşı çıkacak insan sayısı kaçtır ki? Reid’le ilgili beni en çok sıkan şey ise bunca zeka, akıl, bilgiye rağmen minik bir kedi yavrusu gibi duygusal konularda ciyklemesi. Vay efendim bana niye söylemediniz de küstüm. Vay efendim beni dinlemediniz de küstüm. Vay efendim başım ağrıyor da küstüm. (Bu kadar değil elbette ama yazarken güldüm, silmeyeceğim). Neyse kendisinden öğrendiğim capgras sendromunu paylaşayım da, barışalım.

 

Capgras sendromu sahip olduğumuzu düşündüğümüzde kafayı yememize sebep olacak bir şey bence. Hasta yakınlarının ailesinin başkalarıyla yer değiştirdiğini düşünüyormuş, bir tür şizofreni. Anne babana gidiyorsun, ee bunlar benim annem babam değil ki diyorsun. Onlar anne-babanız diyor sen hadi oradan diyorsun. Dizide kendisine bir komplo kurulduğunu düşünen eski asker katilimiz annesini ve babasını böylece öldürdü. Anam babam nerde diye diye de deli oldu (bu kısmı ben ekledim). Bir travma sonrası ortaya çıkabiliyormuş, yani depresyon vs gibi psikolojik temelli de olabilirmiş anladığım kadarıyla, fiziksel bir kafa travmasıyla da. Bu kadar kolay, komik ve yıkıcı bir şekilde bozulabilen varlıklar olmamız ne kadar acınası.

 

Dizinin bilge adamı ilk iki sezonda Gideon’du, CIA ajanı olarak benimsediğimiz Mandy Patinkin bu kez FBI ajanıydı, profilcilikte müthiş yetenekliydi, iki sezon sonunda eeeh yetti bana! dedi ve gitti. Sonra Rossi’miz geldi, o ise FBI’ın bu davranış analizleri biriminin kurucularından, efsanevi bir isim, bir süre önce o da aynen Gideon gitti bırakıp gittikten sonra birkaç dakika içinde çözülebilecek (ki çözüldü) bir cinayet içinde kaldığından onu çözmeye dönüp 32 yıl daha birimle devam ediyor.

 

Yazıyı yazmaya başladığım zamandan beri bir sezon daha izledim sanırım, bitiresim mi gelmiyor bilemiyorum. En sevdiğim karakter Hotchner hakkında yazmadan mı bitiremiyorum acaba…

 

Criminal Minds 2 yakında, bu blogda!

8 yorum:

  1. iyi dizilerden tabii :) csi gibi, homeland gibi, the blacklist gibi, cold case gibi :) canın sıkılınca blogunu hatırlıyon yani, çok iyimiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. terapi seanslarının +700 lira olduğu ülkede içimi dökmek için blogumu kullanmam şaşırtıcı değil bence deepciim ne dersin? :))

      Sil
    2. onu demedim, neşeli, hayat dolu, keyfin yerindeyken de hep aklında olsun yani diyom bloguun :)

      Sil
  2. Süpersin bu kadar güzel yazılabilrdi alem. Bir ara bayağı takılmıştım, Fox Crime'daydı hatırladığım, sonra hayatımdan dizileri külliyen çıkardım. Sanırım kemale erdim ve dizilerin ömrümden çaldığını düşündüm ve gündelik hayatla yeniden kanka oldum, bir de kitaplar tabii ki. Ermiş bile olabilirim çünkü dedim dokunamadığın hayat senin değildir. Mutluyum, hayatı bir kez daha keşfediyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ah çok teşekkür ederim :) dizileri hayatımdan çıkartmayı ister miyim demin değilim, keyif alıyorum ve bazısı gerçekten sanat eseri. kendimizden tembelce uzaklaşmak istediğimizde iyi bir araç bir de. ama ben de daha insani bir düzeye indirdim dizi izlemeye ayırdığım vakti, bu iyi bir şey sanırım. ayrıca seni özellikle takdir ediyorum, ne güzel tercihler ve ne güzel bir kararlılık :)

      Sil
  3. Klişeler olmasa 250 bölüm en sevdiğim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değil mi? :) mesela devam eden dizi izlemeyi hiç sevmem, sezon beklemek çok sıkıcı

      Sil