Bazı değişikliklere ihtiyacım var. “Bir ışık var ve deneyeceğim!” diye açıklıyorum kendime ve en yakınlarıma. Yine, her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyorum. İstediğim her değişime dair aynı anda adım atmaya çalışıyorum. Yorgun hissetmiyorum, yük gibi de gelmiyor. Fakat… Aynı anda bunca şeyde bir başarı sağlanmayacağını mı biliyorum içten içe? Yaşanacak bir başarısızlığı nasıl göğüsleyeceğimi de bilmiyorum. Olsun mu? Olsun. “En azından…” diye başlayan cümleler kuruyorum, içimde yankılanıyor.
Aklıma ne geliyor. Şu geliyor: Lisedeki basketbol
takımındayız. Okulda devamlı bayılan bir kız var. Takıma geldi. Bir şey
yapabilir mi emin değiliz. Ama okulda sporla uğraşan kaç kız var? Bence doktor
tavsiyesiyle. Ona, sporla uğraşmasını salık vermiştir, diye düşünmüştüm ta o
zaman. Fakat tedirgin olmadık değil, ya top çarparsa, ya biz çarparsak, ya istenmeyen
şeyler olursa, ya bizim yanımızda bayılırsa. Efendi çocuklarız, hiçbirimiz de
kalkıp “sen neden durup durup bayılıyorsun?” diye sormadık. Sessiz, sakin, güzel bir kızdı. Neydi adı,
Ümmü mü? Hatırlamıyorum. Kıvırcık çok açık kahverengi saçları, çok güzel
gözleri vardı.
O kadar hevesle, canla başla oynadı ki bu kız. Takımda olmasına
sevinir olduk. Çabası müthişti. Kendisini iyi hissettiğini de hissediyorduk. Bu
da bize ayrıca mutluluk ve enerji veriyordu sanırım. Onunla başardık. Kazandık,
kazandık… Onun varlığının hem fiziksel hem psikolojik artısını hissettiğimi
hatırlıyorum. Başkasının başarıyla ortaya çıkan enerjinin bir başarıya ve
mutluluğa sebep olması bu sanırım.
Bunları düşünmemin üzerinden çok geçmeden atılan bazı
adımların peşine düşüyorum. Yayınevine hazırlayacağım kitap için detaylı
görüşme yapıyoruz. Görüştüğüm kişi daha önce söylenen şartların dışına çıkıyor.
Önemsemiyorum. Daha az mı kazanacağım. Umursamıyorum. Bu ilk zokayı yutmam
lazım. Evet, son da olabilir. Aksi de olabilir. Tüm ihtimalleri görüyorum ve
yutuyorum.
Gelen hiçbir öğrenciyi geri çevirmiyorum. Neredeyse sürekli klavye-ekran
karşısında olmamı gerektirecek bir süreç, umurumda değil. Bu kendini meşgul
etme çabası mı? Kendimden kaçma çabası mı? Bunun ne olduğunu bilmiyorum.
Son günler S.’yi özlemekle geçiyor.
Bundan haftalar önce S.’nin iş yeri batayazdığından bir sürü
insanı S. ile beraber işten çıkarttığında kendimi çok kötü hissetmiştim. Sırası
değildi, daha önce de işsiz kaldığımız uzun ve sıkıntılı bir süreç yaşamıştık
pandemiyle beraber ama şimdi bunu yüklenecek gücüm yoktu. S. beni teselli etti,
umut yüklü konuşmalar yapıp sakinleştirdi. Zaten elden ne gelir, susup
bekleriz.
Çok geçmeden çok daha iyi imkanlarla yeni iş. S. mutlu, ben
umutlu. Ne dilediğimize dikkat etmemiz gerek. Yeni işe başladığından beri onu
doğru düzgün göremiyorum. Göremediğim gibi duyamıyorum bile. Mesai saatleri çok
yoğun ve “mesai saatleri” kavramı da çok muğlak. Bittiğinde de çok yorgun,
zaten nasıl hazır “çok yorgun” olmaya. Ben sürekli sesini duymaya, yüzünü
görmeye aşırı alışkın olduğumdan, ağır bir eksiklik hissediyorum. Düzeni
değişmeyen ben olduğumdan bu değişikliğin etkisini yaşayan da haliyle benim. S.’nin
ne hissettiğime dair en ufak bir fikri yok. Bir şekilde ona yansıtmamaya
çalışıyorum fakat içimde de bir öfke birikiyor. Hele onca saat sonra arayıp bir
de işten bahsetti mi bir çizgi film karakteri gibi kafamın açılıp içinden
dumanlar çıkmadığına şükrediyorum. Farkında değil. Benim tüm bu meşguliyet
peşinde koşuşumun bu durumla bir ilgisi de olabilir. Yine emin değilim. Her şey
ihtimal, her şey.
Böyle böyle geçip gidecek günler. Ne yapacağım?
Üniversitede non-technical seçmeli derslerimden bir psikolojiydi. Bu derste öğrendiklerimden biri, birden fazla şeyi aynı şiddette isteyince kilitlenip kalmamız ve hiçbirini yapamadığımızdı. Bunu bildiğim halde çok başıma gelir. Çok şey yapma arzusu ama hiçbir şey yapamamanın huzursuzluğu... Yazdıklarınız hayatın gerçekleri, her şey düzene girecektir eninde sonunda:)
YanıtlaSilumarım, umarım :)
Silçok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil