29 Mart 2022 Salı

Mart Artığı


Bazı değişikliklere ihtiyacım var. “Bir ışık var ve deneyeceğim!” diye açıklıyorum kendime ve en yakınlarıma. Yine, her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyorum. İstediğim her değişime dair aynı anda adım atmaya çalışıyorum. Yorgun hissetmiyorum, yük gibi de gelmiyor. Fakat… Aynı anda bunca şeyde bir başarı sağlanmayacağını mı biliyorum içten içe? Yaşanacak bir başarısızlığı nasıl göğüsleyeceğimi de bilmiyorum. Olsun mu? Olsun. “En azından…” diye başlayan cümleler kuruyorum, içimde yankılanıyor.

 

Aklıma ne geliyor. Şu geliyor: Lisedeki basketbol takımındayız. Okulda devamlı bayılan bir kız var. Takıma geldi. Bir şey yapabilir mi emin değiliz. Ama okulda sporla uğraşan kaç kız var? Bence doktor tavsiyesiyle. Ona, sporla uğraşmasını salık vermiştir, diye düşünmüştüm ta o zaman. Fakat tedirgin olmadık değil, ya top çarparsa, ya biz çarparsak, ya istenmeyen şeyler olursa, ya bizim yanımızda bayılırsa. Efendi çocuklarız, hiçbirimiz de kalkıp “sen neden durup durup bayılıyorsun?” diye sormadık.  Sessiz, sakin, güzel bir kızdı. Neydi adı, Ümmü mü? Hatırlamıyorum. Kıvırcık çok açık kahverengi saçları, çok güzel gözleri vardı.

 

O kadar hevesle, canla başla oynadı ki bu kız. Takımda olmasına sevinir olduk. Çabası müthişti. Kendisini iyi hissettiğini de hissediyorduk. Bu da bize ayrıca mutluluk ve enerji veriyordu sanırım. Onunla başardık. Kazandık, kazandık… Onun varlığının hem fiziksel hem psikolojik artısını hissettiğimi hatırlıyorum. Başkasının başarıyla ortaya çıkan enerjinin bir başarıya ve mutluluğa sebep olması bu sanırım.

 

Bunları düşünmemin üzerinden çok geçmeden atılan bazı adımların peşine düşüyorum. Yayınevine hazırlayacağım kitap için detaylı görüşme yapıyoruz. Görüştüğüm kişi daha önce söylenen şartların dışına çıkıyor. Önemsemiyorum. Daha az mı kazanacağım. Umursamıyorum. Bu ilk zokayı yutmam lazım. Evet, son da olabilir. Aksi de olabilir. Tüm ihtimalleri görüyorum ve yutuyorum.

 

Gelen hiçbir öğrenciyi geri çevirmiyorum. Neredeyse sürekli klavye-ekran karşısında olmamı gerektirecek bir süreç, umurumda değil. Bu kendini meşgul etme çabası mı? Kendimden kaçma çabası mı? Bunun ne olduğunu bilmiyorum.

 

Son günler S.’yi özlemekle geçiyor.

Bundan haftalar önce S.’nin iş yeri batayazdığından bir sürü insanı S. ile beraber işten çıkarttığında kendimi çok kötü hissetmiştim. Sırası değildi, daha önce de işsiz kaldığımız uzun ve sıkıntılı bir süreç yaşamıştık pandemiyle beraber ama şimdi bunu yüklenecek gücüm yoktu. S. beni teselli etti, umut yüklü konuşmalar yapıp sakinleştirdi. Zaten elden ne gelir, susup bekleriz.

 

Çok geçmeden çok daha iyi imkanlarla yeni iş. S. mutlu, ben umutlu. Ne dilediğimize dikkat etmemiz gerek. Yeni işe başladığından beri onu doğru düzgün göremiyorum. Göremediğim gibi duyamıyorum bile. Mesai saatleri çok yoğun ve “mesai saatleri” kavramı da çok muğlak. Bittiğinde de çok yorgun, zaten nasıl hazır “çok yorgun” olmaya. Ben sürekli sesini duymaya, yüzünü görmeye aşırı alışkın olduğumdan, ağır bir eksiklik hissediyorum. Düzeni değişmeyen ben olduğumdan bu değişikliğin etkisini yaşayan da haliyle benim. S.’nin ne hissettiğime dair en ufak bir fikri yok. Bir şekilde ona yansıtmamaya çalışıyorum fakat içimde de bir öfke birikiyor. Hele onca saat sonra arayıp bir de işten bahsetti mi bir çizgi film karakteri gibi kafamın açılıp içinden dumanlar çıkmadığına şükrediyorum. Farkında değil. Benim tüm bu meşguliyet peşinde koşuşumun bu durumla bir ilgisi de olabilir. Yine emin değilim. Her şey ihtimal, her şey.

 

Böyle böyle geçip gidecek günler. Ne yapacağım?

 

3 yorum:

  1. Üniversitede non-technical seçmeli derslerimden bir psikolojiydi. Bu derste öğrendiklerimden biri, birden fazla şeyi aynı şiddette isteyince kilitlenip kalmamız ve hiçbirini yapamadığımızdı. Bunu bildiğim halde çok başıma gelir. Çok şey yapma arzusu ama hiçbir şey yapamamanın huzursuzluğu... Yazdıklarınız hayatın gerçekleri, her şey düzene girecektir eninde sonunda:)

    YanıtlaSil