13 Eylül 2023 Çarşamba

"Das Leben Der Anderen" ve Diğer Şeyler

Blogger’ın zirvede olduğu (benim için?) yıllarda takip ettiğim, okuduğum, çok sevdiğim bloglar vardı. Geçmişte mutluluğumu, heveslerimi, heyecanlarımı bırakmışım gibi hissettiğim zamanları o kadar yaşıyorum ki, sanki dönsem bulacağım. Bazen sanırım hatırlamak için açıp açıp o bloglarda dolaşıyorum. Onlardan birinde dün, uzun zamandır listemde olan, hatta bir kere izlemeye başladığım bir filmi gördüm: Das Leben der Anderen (Başkalarının Hayatı). Kendime şöyle bir Almanca ziyafeti çekmişim gibi de olurdu hem. Okuldayken açıp izlemeye başladım. Gün içerisinde uykumun beni perişan edebilecek kadar bastırdığı anlar oluyor. Gelen giden de olunca bölündü tabii, akşam devam etmek zorunda kaldım filme.

Eve gidince de önce ne yiyeceğim, sonra yarın okulda ne yiyeceğim, şurayı da toplayayım, burayı da temizleyeyim derken saat geç oldu fakat film uzun… oturdum yeniden başına. Hatta kızları salonun dışına atıp, robot süpürge dehşetengiz sesiyle işini yaparken oturdum. Yapmam “gereken” bir sürü iş varken ben en yapmam gerekene oturdum.

Böylece uzun zamandır izlemediğim kadar iyi bir filmi izledim dün gece. Bazı anlarda, neden olduğunu hala çözemediğim kadar fiziksel etkilerini yaşadım, gerek tüylerimin diken diken olması, gerek ürperme, gerek gözyaşları olsun, filmi vücudumda hissettim desem yalan olmaz sanırım.

1980’ler Doğu Almanyasındayız. Almanlar deneyimlerinin etkilerini dalga dalga yaymak konusunda dünyada tek bana kalırsa. Film, görmek, gözlemek, gözlem altında tutmak eylemlerinin yarattığı etkiler üzerine bir seçki gibi, hayatındaki insanların bakışları altındasın, hepiniz devletin bakışları altındasınız, devlet adamları birbirinin bakışları altında, herkes birilerini görüyor ve daha fazla görmek istiyor. Ve görmek de yetmiyor sanki, madem görüyorum bu eylemin de bir sonucu olmalı, haydi yanlış bir şeyler yap! Yapmıyor musun, sanmam, ben görememişimdir. O halde daha yakından bakayım!

Stasi ajanı Wiesler, sanatçı Dreyman ve sevgilisi Sieland’ı dinlemeye, izlemeye başlar çünkü GÖRÜNÜRDE rejim karşıtı hiçbir eylemleri yoktur. Dreyman iyi bir adam, Sieland zaafları olsa da iyi bir kadın, Wiesler ise görev adamı, oldukça başarılı. Fakat bu insanların hayatına dahil olmak onu etkiliyor. Müthiş bir oyunculuk, onun içine düştüğü durum, duygularının çelişkisi, kendi hayatını etkileyecek kararlar vermesi, o katı adamın en ince duygularının nasıl dışarıya vurulduğu… Şimdi bile, düşünürken, yazarken heyecanlanıyorum. Sanat mükemmel bir şey, sinema mucize!

Bazı filmleri geç izlemiş olmak içime oturuyor, bazıları içinse “iyi ki şimdi izlemişim, tam vakti!” diyorum. Politik değerlendirmeler yapmayacağım, ihtiyacım yok. Güzel bir film izlemiş olmanın hazzını yaşamak istiyorum sadece.

6 yorum:

  1. 2009'da izlemiş ve bayılmıştım, aynı noktada olduğumuza sevindim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. senin blogunu da geçmişe doğru talan etmem gerekiyor arada sırada sanırım :)

      Sil
    2. Çok uğraşmana gerek yok:)) Blogumun ana sayfasının kenarında aşağı doğru uzayan ve konu başlıkları olan sütundan Sinema Laparagas'a geldiğinde altında tüm yazdığım filmlerin başlıkları var, canın hangisini isterse tıkla yazı şıp diye önüne gelir:)

      Sil
    3. hayır, uğraşmayı, dolaşmayı tercih ediyorum. amaç film bulmak değil ki :)

      Sil
  2. eski blogların heyecanını burada yazdıklarınızı okurken paylaştığınız şarkıları dinlerken yaşıyorum. sosyal medya hızlı akarken duygular düşünceler sabun köpüğü gibi kaybolup gidiyor. bloglar daha ferah ve sakin aynı zamanda daha içten daha samimi. güzel günleriniz olsun hep.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne hoş bir yorum, çok teşekkür ederim. çok sevgiler

      Sil