7 Eylül 2023 Perşembe

İlgi Manyağı ve Diğer Şeyler

Gözlüğüm kırıldığından beri, öhm, gözlüğümü kırdığımdan beri eski siyah çerçeveli gözlüğümü takıyordum. Fakat hem numarasının düşük olması hem de camlarının bir hayli örselenmiş olmasından bir rahatsızlık kaynağıydı. Üsküdar’a geçince en son yaptırdığım ne numarasına ne çerçevesine alışabildiğim, bu yüzden de “ne olur ne olmaz” diye deprem çantasına koyduğum gözlüğü aldım. O günden beri takıyorum. Aynaya bakmazsam şahane, numarasına alıştım, ilerleyen astigmatın yarattığı zorluk bir-iki günde geçti ufak göz ve baş ağrılarıyla, uzanırken, başımı koyduğumda vs. bile rahatsız etmiyor, yarım çerçeve geniş hem de görüş alanım iyi, ama gelin görün ki görüntüsüne alışamadım hala, itici, fazla mı ciddi, çok mu düz, çok mu klasik, yüz şeklime mi gitmiyor, görünce kendimi bu gözlükle “acilen gözlük yaptırmalıyım” diyorum, aynadan uzaklaşınca gözümde gözlük olduğunu bile unutuyorum. Kırılan gözlük de özellikle pandemi döneminde ceplerime kılıfsız gire çıka o kadar çizilmişti ki, bunun pürüzsüzlüğüne bayılıyorum. Peki o zaman, görüntü ne kadar önemli?

Bilinçli bir giriş değildi, gözüm kaşınınca gözlüğüme değdim ve yazmaya başlamadan hemen önce gerçekleşen bu an’ın çağrışımları da uzay boşluğunda kaybolmasın, diye yazdım. Ama yazının asıl konusu olan “İlgi Manyağı” filmini izlerken aklımdan geçenlerle çok paralel bir kapı açtı bu durum.

Şöyle ki;

“Çirkin” olduğunu düşündüğüm insanları seyretmekten hoşlanmıyorum ekranda. İdealize edilmiş formun dışına çıkılması beni rahatsız ediyor, bakmak istemiyorum. Bunun empoze edilmiş güzellik algısının dışında bir durum olduğunu düşünüyorum çünkü bahsettiğim güzellik, kadın şöyle erkek böyle olmalı’nın ötesinde. Formun bozulmasından bahsediyorum. Mesela Border diye bir film vardı, fragmanını başka bir filmin öncesinde, sinemada görmüştüm. Anladığım, iyi bir film, fakat:

İşte bunu görmek beni rahatsız ediyor. Belki bununla empati kurmak istemiyorumdur, öyle bir “bozulmaya” uğradığımı düşünmek istemiyorumdur. İlgi Manyağı filminde, ilgi çekmek için kendisini bile isteye hasta eden, cildinde bozulmalara sebep olan karakteri izlerken de işte bu yüzden çok zorlandım. Roman okumak, film izlemek, anlatılan bir hikayeyi duymak kısaca empati duygusuyla çok yakından ilişkili, bu yüzden de vardığım sonuç bu. Evet, ilgi çekme çabasını, belki bu kadar uç noktalarda değil ama, hepimiz içimizde bulabiliriz. Evet, günümüz artık insanı da meta haline getirdi, kendi kendimizi pazarlamamız GEREKİYOR, yoksa değer görmüyoruz. Evet, narsisizm her yerde. Ama bir noktada hayır, biçimimizi bozmak konusunda… Buradaki cümleyi bitirmek konusunda biraz tereddütlüyüm. Böyle kalsın.

Efendim neyse işte, filmi epeydir görüyordum, ilgimi de çekiyordu. Dün de Mualla’nın izin verdiği ölçüde;

izledim filmi. Öyle müthiş falan değil, ama kötü de değil, başarılı. Kuzey sineması son yıllarda oldukça ilgimi çekiyor, bu filmde de hayal kırıklığı yaratmadı beklentimi tam olarak karşılamasa da. Hayatın yapaylığına, kişiliklerimizin sorunlarına, modern hayatın bizi parçalayışına tatlı tatlı dokunuyor. Film bazı yerlerde komedi olarak geçiyor, değil, komik değil, ya da Norveçlilerle mizah anlayışımız çok farklı.  

Bir ara da gelip Babil hakkında konuşayım uzun uzun, canım çekti. 

6 yorum:

  1. Filmle ilgili yazımın bir yerinde şöyle bir beyanım olmuş: "Sonuç olarak beklentileri karşılanmış, yan rolleri çok beğenmiş, kadın oyuncuya ve başka karakterlerdeki oyunculara da bayılmış, yönetmenin ciddiyetli bir meselede mizahı bu kadar başarılı kullanışını alkışlamış, bunun yanı sıra kuzey havası tadında ve tonunda akan filmde aradığı her şeyi bulmuş mutlu biri olarak yine de şiddetle öneririm diyemiyorum ancak filmden çok keyif almış bir amatör olarak konuyu, mizahın kalitesini, oyunculukları çok beğendiğimin altını bir kez daha kalın kalın çiziyorum, çünkü: o kadar çok sahne, an, diyalog, olay ve karakter var ki zihnimde...:))

    Babil için beklemedeyiz:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım buraneros. başıma neler geldi. yorumunu görünce, bu filme olan ilgim acaba senin yazından sonra mıydı, okumuş muyum yazını, okumuşsam kesin yorum yapmışımdır diyerek, bloguna uğurlandım. sinema başlığına tıkladım, aşağıya iniyorum. buralardan uzak kalınca ne çok şey kaçırmışım sayfanda, önce buna üzüldüm, sonra tanrının unuttuğu yer filmi yazını, sekiz dağ filmi yazını gördüm. tanrının unuttuğu yer neyse de sekiz dağ filmine bayılmış biri olarak nasıl kaçırırım! sonra aşağı aşağı kayarken sürmene pidesi gördüm! şehir merkezine yarım saatlik uzaktayım ki lezzetli kaliteli bir pide bulmak bu şehirde... içim param parça devam ettim. sonra babil'i gördüm ve kaydettim hemen sayfayı, yazmadan önce okuyup esinlensem mi, yoksa yazıp bitirip öyle okusam mı diye düşünürken o babil'in o babil olmadığını fark ettim :)) (tabii bu arada başka izlediğim filmleri de görüp sevinçlendim) sonunda yazıyı buldum, okudum, kuzeye yönelik hissiyatımızın ortaklığına gülümsedim. ve aşağıdaki yorumlarda yazıldığı gibi, senin anlatışın o kadar hoş ki gerçekten sinemada filmi seninle izlemiş gibi hissediyor insan.

      şu pide meselesini çözmem gerek ama...

      Sil
    2. Vedat Milor'un bahsettiği bir kaç Karadeniz pidecisi var, sayfasında bulabilirsin:) Biri Fatih'deydi yanlış hatırlamıyorsam.:) İki Babil de var blogda, okumadıysan bence okumadan yaz, bakalım aynı noktada mıyız:) Adları aynı içerikleri farklı iki Babil'den birini seçmem gerekirse İnarittu'nunkini tek geçerim:)

      Çözersin, Milor'dan yararlan:)

      Sil
    3. bakayım, bakayım. hafta sonu için böyle keyif ne güzel olur :)

      Sil
  2. Biçimi bozma konusuna katılmama durumu bende de var. Öyle şeyler yapılıyor ki "Ben mi yanlış düşünüyorum" acaba diye şüpheye düşmüşlüğüm bile oldu. Zira çoğunluk memnun gibi. Daha dün akşam dişimi fırçalarken, aynada sol kaşımın üstündeki 2 çizgi dikkatimi çekti. Başkası olsa onun hemen icabına bakar. Ben "Demek ki kızdığımda, şüpheye düştüğümde, vb.durumlarda sol kaşımı kaldırıyorum" dedim ve deneme bile yaptım:) Ama ben buyum işte. Doğalım bu. Sol kaşını fazlaca kaldıran insan:) O yüzden arada değineyim değineyim diyorum ama yanlış anlaşılırım, kimseyle de uğraşmaya halim yok diye geri çekiliyorum:)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın kendini anlatmaya çalışması bazen ne kadar yorucu oluyor değil mi?
      Kocaman sevgiler..

      Sil