20 Eylül 2023 Çarşamba

Özlemler ve Diğer Şeyler

Hatırladığım şu: hava kararmış ya da kararmak üzere. Üzerimde mavi önlüğüm. Son ders. Elbette resim. Herkes, sınıf arkadaşlarım olan herkes, resim yapıyor. Ben öğretmen masasının yanındayım. Hani gördüğümüzde hepimizin içini sıcacık yapan şu mevsimler panoları vardı ya ilkokullarda, işte bizim sınıfınkileri kaplıyorduk öğretmenimle şeffaf jelatinle, daha iyi korunsun, astığımızda zarar görmesin diye. Öğretmenimi çok seviyordum, o da beni çok seviyordu, gözde öğrencisiydim. Sınıfın birincisi… fakat işte bu anıda hissettiğim şey hüzün, sınıf arkadaşlarımın, o dinginlikte, büyük ihtimalle (memleketimde 9 ay kış değil mi zaten) kış günü, son derste, o huzurla resim yapmasına, benim yapamıyor oluşuma içlenmiştim. “Keşke tembel olsaydım da ben de resim yapsaydım” diye geçirmiştim içimden. Böyle bir burukluk.

Şu an en çok özlediğim şey, sevimli bir kış. İnsanlara “felaket” gibi gelmeyen, ama kış gibi kış. Büyük şehirde bir saat yağan karın ardından başlayan sorunlar, mevsimin, en sevdiğim mevsimin bile tadını kaçırıyor. Oysa doğduğum evin yokuşunda ne güzel neşelenirdik ilk kar yağdığında, ne güzel kayardık.

***
Bu yazdıklarım bilgisayarımda beklerken ben özlemlerime yeni özlemler ekledim. Uzun zamandır tanıdığım, insan sevmek konusunda çok cömert olmasam da bir şekilde çok sevdiğim, çok sevebileceğimi hissettiğim P. ile dün buluştuk. Bazı insanlarla daha ilk temasta hissedilen samimiyetin nasıl bir şey olduğunu unutmuşum. Onu görür görmez içimde uyanan sarılmak isteği beni şaşırtıyor, çünkü temas sevmem. O kadar tanıdık ve sıcak ki, gözlerinin hem parıltısını hem yorgunluğunu apaçık seriyor önüme. Onu tanıyorum da güveniyorum da, temelli ya da temelsiz, hissettiğim şey bu. Önce birlikte kahve içiyoruz. Konuşuyoruz. Sonra eve gidiyoruz, konuşuyoruz. Sonra bir şeyler yiyoruz ve konuşuyoruz. Sürekli konuşuyormuşuz gibi, ve yorgunluk hissetmiyorum. Öyle güzel ki her hali.

***
Elbette çomak sokacağım bu yumuşacık kareye. Çünkü varoluşum bunun üzerine, ben E.’yim, öyle değil mi?
***
Sadece birkaç gün önce bilgisayarım büyük bir hadsizlikle çok sevdiğim eski bir arkadaşımla olan fotoğraflarımı karşıma çıkartmıştı: balkonumda oturuyoruz, fotoğraflardan bir tanesi bile “düzgün” değil, gülüyoruz, ağzımız yüzümüz kaymış: neşe saçıyor yere batasıca fotoğraflar! Bu dostluğun miadını doldurmuş olması bıçak gibi saplanıyor o gün kalbime.

Ve bugün. P.’nin gülüşünde, mimiğinde, elini kolunu kullanmasında, bazı anlarda bakışında hatta bakışını kaçırmasında bile o eski arkadaşımı görüyorum. Bu beni önce mutlu ediyor, “Hey! Bir taşla vurduğum şu kuşların sayısına bak!” diyorum içimden, fakat uzun sürmüyor, arkasından bir düşüş başlıyor. Bendeki bu durulmaları P. fark ediyor, ne olduğunu soruyor ve geçiştiriyorum. Çünkü ne benim düşüşüm aslında kötü, ne onun bana anımsattıkları. Fakat bir olumsuz gibi “düşüş” aramıza gölge soksun istemiyorum. Çünkü o anda belki ben bunu açıklayamam ve P.’nin varlığının bende hüzün yarattığını düşünmesini de hiç istemem, çünkü öyle değil.

Bahsettiğim eski arkadaşımla, kendimi fazladan fazladan açıklamaya ihtiyaç duymadan konuşabilmenin konforunu yaşardım. Kendimi ona zamanında o kadar çok açıklamıştım, o kadar çok anlatmıştım ve biz o kadar fazla ruh ortaklıklarına sahiptik ki o beni bilirdi, niyetimi bilirdi. Tabii ki artık aynı kişi olduğunu sanmıyorum, ben de değilimdir doğal olarak. Fakat -belki bencilce ama- bozulan o dostlukta kalan ve en çok özlediğim şey o konfor, rahatça konuşabilme “E.” olabilme konforu. Sahiden de özlediğimiz şeyler o şeyler, o kişiler değil de, onlarla olan benliklerimiz. Sahiden.

İlk paragrafta anlattığım ana dönmek ister miydim, hayır. O duyguyu hissetmek isterdim ama, hem de azıcığını bile hissetmek için neler vermezdim. Hem de hiç sevmediğim o duyguyu…

Neyse ki havalar biraz serinledi gibi. Odamda otururken sırtımdan ürperti geçiyor: bu demektir ki yakında güzel bir kışla kucaklaşacağız.

Burada kesinlikle daha önce paylaşmışımdır Dies İrae’yi.  Zbigniew Preisner’a zaten hayranım. Şarkıyı Sorrentino’nun şahane filmi La Grande Bellezza filminde duyduğumda, sahneye uyumunun katladığı zevkle kendimden geçmiştim. Ve kime dinlettiysem duygumu paylaşmadı. Fakat bendeki etkisi azalmıyor, aşığım.

1 yorum:

  1. Beni düşündüren bir iç döküşü yazınız. Hem hafızamız konusunda, hem dostluklar...

    YanıtlaSil