5 Eylül 2023 Salı

Yalnızlıklar I

 Aynı gün içinde hem doktorla neden demirimin düşük olduğunu sorgulayıp hem de bir demlik kahve içmem hoş olmadı. Elbette birçok sorunum var, aşma kabiliyetine haiz değilim. Fakat son birkaç gün beni özellikle sınırlara doğru itiyor. İttikçe itiyor. 

Her zaman bir şey bekliyorum da o şeyi bulacağım, o boşluk dolacak sandım. Beklemek kısmı doğru, bulmak kısmı nanay. Öyle bir şey varsa bile beni bulmayacak. Bir kadının en güzel yaşları 30’lu yaşlarıymış, inandım. En güzel yaşlarımda kabullendim; eksik kalacağım.

Yıllarca baktığım manzaraya, yattığım yatağa, çıktığım sokağa geri dönünce kısa bir süre sonra, bir boşluk oluştu. Zaten değildim de, şimdi hiç ait değilim, hiçbir yere, hiçbir zamana, hiçbir düşünceye ve de inanca, hiçbir insana.

Bazen bazı özlemler çöküyor içime, bazı insanları, bazı duyguları, bazı paylaşımları, bazı anları… Çok kısa ve kayıtsızlığım beni korkutuyor. Ne olsa canım acır? Bilmiyorum. Tek hissettiğim büyük bir can sıkıntısı. Çok büyük bir can sıkıntısı.

“Eve” gittiğimde çıldırmalık bir tablo. Bitkiler köklerinden sökülmüş, evin her yerine dağıtılmış, bir halıda kusmuk lekesi, diğerinde kusmuğun kendisi, yatağın matı perişan, çamaşırlar kurutmada kurumamış, kokmuş, ve banyo paspasıyla yatak çarşafı beraber. Mutfak.. Mutfak…

Önce sakince süpürgeyi çıkartıyorum yerinden. Anahtar kelime sakince. Sonra kusmuğu temizliyorum. Halı beyaz izi kalıyor. Bir şekilde çıkacak. Dur bakalım. Sonra süpürüyorum küçük odayı, masamın üstü toz toprak, siliyorum. En toparlandı gibi biraz.

Sonra gidip kahveyi demliyorum işte. Koca demlik, ağzına kadar. Sonra salona geçiyorum, bir yandan çamaşırları ayırıp yeniden yıkıyorum. Diğer yandan banyoyu çamaşır suyuna buluyorum. Salonu toplayıp süpürüp güzelleştirince yeniden mutfağa uğrayıp patates koyuyorum haşlamaya. Sonra etleri koydum pişmeye. Sonra kahve koydum kupaya, üstüne biraz da soya sütü.

O sırada market alışverişini yapıyorum biraz ayaklarımı uzatıp. O kadar kirliyim ki kendimden tiksiniyorum. Bir ara kapı çalıyor, görevli anahtarı kapının üzerinde unuttuğumu söylüyor kapının önüne koyduğum leş gibi çöp poşetini alırken, ben atacaktım halbuki. Hay Allah, anahtarı kapının üzerinde unutacak kadar mı? Sonra yatak odası, süpürme, silme, kumların temizlenmesi ve süpürgenin temizlenmesi, arada bir ete su eklenmesi, karıştırılması, market siparişi de verildi. Mutfakta daha çok vakit geçirebilir. Kahve de alırım.

Patlıcan buluyorum dolapta, birkaç parçaya ayırıp fırına, yarın iş yerinde yerim. Kabak da gelecek hem ondan da fırınlarım. Patateslerle püre yapıyorum, salata yapıyorum, etler pamuk gibi. Gelsin de yiyelim. Geliyor. Aç değilmiş, kendim yiyorum. İnanılmaz güzel bir yemek. İyi bir yemek her zaman yükseltir beni, yükseltmiyor. Ama gerçekten enfes.

Sonra bir dizi izlemeye başlıyorum. Ne sarıyor ne sarmıyor. Hafta sonu The Lincoln Lawyer’ın ikinci sezonunu izledim. Keyif almıyor oluşuma rağmen izlediğim bir dizi, merak duyguma mı hitap ediyor, bilemiyorum. Bu dizi Stay Close. Bakalım…

İşte sonra bir şekilde uyuyakalıp sabah çok zor uyanıyorum. Sonra ilk işim kahve makinasının düğmesine basmak oluyor. Saçmalık bu artık. Hatta gece yatmadan önce yaptığım son şey kahveyi hazır hale getirmek. Ne zamandır doğru düzgün şöyle doya doya çay içmedim. Çay içip sohbet etmedim. Sohbet etmedim.

Dönüp dolaşıp kendi içimde çözmem gereken sorunlarla, kendimle baş başa buluyorum kendimi. Bazı rutinler oluşturmaya çalışıyorum. Bazı eski güzelliklere geri dönmek istiyorum. Ben nasıl biriydim, diye soruyorum kendime, sonra da ben nasıl biriyim, diye. 

Yazıyordum. Yazacağım. Mektup arkadaşlarım vardı. E-mail arkadaşlarım vardı. Yazıyordum. Konuşamasam bile yazıyordum. Bu şekilde bir etkileşim kuruyordum, ilişkileniyordum. Güzeldi. 

4 yorum:

  1. Benden başlayabilirsin yazmaya ;) emailim fazla boş bu sıralar.
    Ayrıca o “aç olmayan” bana yük, kurtulmalıyım ondan yol yakınken derdim ben :))) Ama bana bakma sen.
    Demir konusu mühim çünkü insanı depresyona sokar ve hantallaştırır, ilk ondan başlamak mantıklı olabilir gibi geldi bana..
    Bu eve dönüşler hep böyle işte yaaa.. Alışılıyor neyse ki. Yazmak da ilk adım işte kabullenmek ve alışmak adına.. Çok konuştum, ezcümle sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım, canım c. e-mail kutunu çok yakında şenlendireceğim (!) o halde! ne şahane bir teklif..

      demir için ilaç içiyorum. bakalım bir değişiklik olacak mı, ilerleyen tahlillere bakacağız.

      eve dönüşler bir konu, "ev" bir konu, "dönüş" de ayrı bir konu galiba. ev neresi bilmediğimden biraz boşa dönüyor olabilirim.

      kocaman, kocaman sevgiler!

      Sil
    2. Ben de uzuuun yıllar evin neresi olduğunu bilemedim, seni anlıyorum. Bazı geceler uyanıp ben neredeyim diye 1-2 saniye düşündüğüm de oluyordu, hattâ hangi ev hangi şehir değil hangi ülke bile bilemediğim.. Sonra çok klişe ama kendi içimi ev yapma projesi başladı bende :) Klişeler boşuna klişe değil sevgili Elisabeth ;) Geçen gece hiç alışık olmadığım bir yerde uyumak durumunda kaldım misal, ama nasıl güzel bir yataktı, camın yanına konmuş ve camın hemen dışında bir zeytin ağacı bir de zakkum, rüzgarda nasıl tatlı oynaşıyorlar. O an dedim ki yahu burda şu an öleyim ben bu nasıl bir ev hissi nasıl bir mutluluk.. O zaman işte anladım ki uğraşlarım hafiften meyvesini vermeye başlamış, demek ki ben böyle ıssız yalnız ortamlarda evimde hissediyorum.. Kendimle başbaşa en güzel ev bana.. Eninde sonunda tüm sıfatlardan arınıp sadece kendimizle başbaşa kalmayacak mıyız zaten?

      Sil
    3. içsel kayboluşuma dışsal bir çözüm arıyorum, mekanlar anlamsızlaştıkça tadım kaçıyor yani. evet sanırım. klişeyse klişe yeter ki yol katettirsin :)

      Sil