22 Kasım 2009 Pazar

Bekleyiş

                                           "Kulağına eğildim Elisa'nın, bukle bukle gür saçları omuzlarından, her zaman her elbisenin içinde muhteşem görünen omuzlarından aşağı iniyordu. Fısıltıyla 'birazdan yıldız yağmuru başlayacak' dedim. 'ilk düşen yıldızı senin için tutacağım, sen bir yıldız tutana kadar o, senin yıldızın olacak' sıcacık gülümsedi bana, kocaman gözlerini göğe kaldırdı. Dikkatle bir yıldız düşmesini bekliyordu belki, belki yalancılığımı ustaca yüzüme vuruyordu, bilemiyorum ama öylece, sakin ve olabildiğince huzurlu bakıyordu gökyüzüne. Hafifçe kavramıştım belinden, elimizde bu akşamki yemeğin üzüm suları vardı, terasın demirlerinden aşağı sarkıtmıştık ayaklarımızı, hiç bir kaygısı olmayan çocuklar gibiydik. Belki içten içe kapının açılmasını ve dadımızın gelip bizi azarlamasını bekliyorduk. Belki o zaman başımızı öne eğer birbirimizi suçlardık, belki o zaman alttan alttan bakmaya çalışırdık dadının gözlerine, belki o zaman fiziksel yakınlıkla yetindiğim Elisa'mın, ruhuna yaklaşırdım. Belki kalbine dokunurdum, kim bilir belki o zaman kayacak yıldızları bekleyen iki yabancı değil, kayan iki yıldız olurduk. Gözlerimi Elisa varî gökyüzüne dikmiş düşünürken, omzuma Elisa'nın kafası usulca düştü, yorulmuştu, artık onun için gün bitmişti de yeni bir günü yasayabilmek için harekete geçmişti bedeni. Biraz da öyle durmak istedim, onun nefesini boynumda hissederken baktım gökyüzüne, üzüm suyumu normalden daha yavaş içtim, sonra usulca kaldırdım onu, kucağıma aldım, yavaş yavaş indik merdivenleri, beyazlar içindeki yatağına bıraktım onu. Bir an yüzüne baktım. Kimse inandıramazdı beni o an. İnanmazdım bu melek yüzlü kadının yıllar sonra bana hayatimin acısını yaşatacağına. Aklından kötülük geçeceğine inanmazdım, gözlerimin içine bakıp beni tanımayacağına, öylece ilgisiz çekip gideceğine inanmazdım."
"Elisa'yla Akşam Yemekleri"den...




Cehennem kimdir demiştiniz?
Keder kuşlarını ben de gördüm
Flütün ucundan bir oraya bir buraya
Evet, biliyorum, herşey benim düşgücümün
Şeyi, nasıl söylenebilir, bu kelimeler
Böyledir işte:Tam tutacakken...


Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün,
Unutmam ben ayrıntıları, kimdi
Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir
İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum
Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden
Biri, cehennem kimdir diyordunuz?
Enis Batur-Bekleyiş

13 Kasım 2009 Cuma

Merhamet Edin...

Fazla gelirsiniz ya hayata bazen.. Hiç bir kalbe girememişsinizdir, hiç bir göz aramaz sizi.. Batarsınız insanların gözüne, her sözünüz rahatsız eder, hissedersiniz hani. Dünya size düşmanmış gibi döner. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Neresinden baksanız karanlıktır, dumanlıdır. Bu kez siz istiyorsunuz diye değildir siyahlığı, siz istemediğiniz halde siyahtır. Size inat siyahtır. Açtığınızda müziği en çok kalbinizi acıtan şarkı çalar.. Bütün kediler hüzünlü bakar, uzak durur sizden. O her zaman aynı sokakta sevdiğiniz kediyi bütün araba altlarında ararsınız, bulamazsınız. Gözlerinizi rüzgâr doldurur. Herkesin isminin yanına yazılan isim sizinkinde yoktur. Olmasını istediğinizde, en olmadık kişiler gelir, ihtiyaç duyarsınız sevgiye, bağlanmaya. Ve gideceğini bile bile sarılırsınız, gidince açılan yaralara tuzlar basılır, her elele gezenlerden gelen. En yakınızı kırmışsınızdır da, kızgınsınızdır. Suçunuzu en çok kendinizden saklarsınız. Anneniz uzaktadır, sırtınızı babanıza dayayamazsınız. Aksi gider her şey. Güzellikten payını alamaz tek bir an. Küçücük bir gülümseme uğramaz yüzünüze. Ufacık bir sıcaklığı bulamazsınız hiç bir ateşte.


Merhamet edin hata yapıp özür dileyenlere.
Merhamet edin gözlerine yaşlar inenlere.
Merhamet edin varlığınıza ihtiyaç duyan kişilere.
Merhamet edin her bir anı zindan olanlara.
Merhamet edin gücü yaşamaya yetmeyenlere.
Merhamet edin…

6 Kasım 2009 Cuma

Bütün Hissizliğinize Rağmen...

Siz bütün hissizliğinizle yatağa yatıp, başınızı yastığa koyuyorsunuz.. Yıpranmış ruhunuzdan mı, kafanızda hiçbir şekle girmeyen düşüncelerinizin ağırlığından mı, bilemiyorum, hemen uyuyakalıyorsunuz.. Yine o aynı düşüncelerin hayatınıza verdiği hasar hiç bitmiyor, bu kez hayaller görüyorsunuz; hani dinlenecektiniz ya, hani hafifleyecektiniz ya, yalan oluyor. Bu kez hayallerle savaşmaya başlıyorsunuz. Komik olan bu ya, bu hayallerde başarıya ulaştığınız, zafer kazandığınız hiç görülmüyor. Üstünüze kilo kilo taşlar koyuyorlar da, size bir ömür uğraşsanız bu taşlar altından çıkamayacakmışsınız gibi geliyor, öldürmüyor da… Labirentlerle karşılaşıyorsunuz bu kez, her yanı demir, her yanı buz gibi karanlık dolambaçlarla. Bir tuş arıyorsunuz belki, basacaksınız, peyniriniz düşecek… O tuş kaybolalı yıllar olmuş, derinlerde bunun bilincindesiniz, ama umut etmek daha kolay görünüyor. Ve size eziyet eden düşleriniz en son raddeye ulaşıncaya kadar siz, durmuyor. Kurtulduğunuzda ya boğazınızda bir acı, yada yatsınızı sırılsıklam yapmış bir yüzünüz oluyor. Ama ışık görüyorsunuz uyandığınızda. Gece siz bütün hissizliğinizle yatağa yatıp, başınızı yastığınıza koysanız da, dünya durmuyor. Gözünüzü açtığınızda yeterince dönmüş buluyorsunuz onu… Bütün hissizliğinize rağmen…

Ürkerim kendi hayâlâtımdan,
Sanki kandır şakağımdan akıyor;
Bir kızıl çehrede âteş gözler
Bana güya ki içimden bakıyor.

Bu cehennemde yetişmiş kafaya
Kanlı bir lokmadır ancak mihenim,
Ah ya Rabbî, nasıl birleşti
Bu çetin başla bu suçsuz bedenim?