Kim o?
Sıkıntısını alıp başına çalmalı. Gözlerine iğneler batırmalı. Parmak kemiklerini ince ince kırıp, karşısına geçip kahve höpürdetmeli.
Eller, başlar, düşünceler, kırmızı bir ruj, kaçan vapurlar, rüzgâr, yağmur, şarkılar… Hem de ne şarkılar.
Birşeye tutunmalı, birşeye. Tutunmalı, sarılmalı, sanki parçaymış gibi. Ama birşeye. Konuşmayan, sürekli dinleyen birşeye, aldatmayan yalan söylemeyen birşeye. Tutunmalı.
Gündüzler güzel.
Geceler şaheser.
Sigaralar ağır ve şarkılar… Hem de ne şarkılar…
Hayalkırıklıklarımı duyabiliyor musunuz?
Gülümsüyorum, hiçbir şey olmamış gibi. Daha yeni doğmuş gibi, hiçbir şey yaşamamış, hiçbir şey görmemiş gibi. Ve olabildiğine kaçıyorum, ağzı, yüzü, gözü olanlardan. İğrenç bakıp, pislik kusanlardan. Adı her neyse. Tanrıya sorular biriktiriyorum. Bazen oturup tek tek soruyorum. O da cevaplarını mı hazırlıyordur?
Bu uzaklık iyi. Bu uzaklıktan herkes iyi.
Baktık çıldırmak işten değil
Söndürüp attık cigaramızı
Bir adam düşündük camların arkasında
Baktık beyaz pardesülü burunlu
Bir adam birdenbire peydahlandı
Kaptığımız gibi şapkamızı eski
O eski kadınları bilirsiniz
Keder basınca bilhassa hatırlanan
Sokaklarda yaşanmış veya evde
Karanlığın ortalık yerinde beyaz
Ve sevgili olan enine boyuna
Kaptık şapkamızı dışarı çıktık
Ama gel ki kazın ayağı öyle değil
Baktık değişen bir şey yok ortalıkta
İki kişi bezik oynuyordu veya tavla
Birinin zavallı olduğunu gördük
O zavallı kadınları bilirsiniz
Sevildimi pekalâ sevilebilen
Geceyken yağmurluyken hava
İyice inceltip ufak yüzlerini
Birebir gelirler yağmura karanlığa
O eski kadınlar o zavallı