26 Temmuz 2011 Salı

Böyle...

Benim düşünceme göre -çünkü bazen düşünebiliyorum- dünya yuvarlak olduğundan dönmüyor, döndüğü için yuvarlak. Çünkü savruluşlar, dönüşler ve sürekli tekrar eden hareket dizinleri sivrilikleri yok edip yumuşatıyor. Sonunda elinizde hiç köşesi olmayan bir "şey" kalıyor. Çünkü insalara da bunu yapmaya çalışıyorlar ve ne yazık ki çoğu zaman çok da başarılı oluyorlar.

Birşeyleri temize çekerken bazı şeyler size önemsiz geliyor ve yenisine geçemeye değer görmüyorsunuz. Üstünü çizip atladığınız da bir de derin bir nefes alıp rahatlama hissediyorsunuz. Ne kadar boktan bir insan olursam olayım bazı şeyleyre sahip olduğum için ve bazı şeyleri de -tabii ki- yaşadığım için kendimi çok şanslı sayıyorum. "O"nu henüz bulamamış olmak canımı yaksa da mutlu ediyor ve ben yeni defterime D.'yi not düşüyorum; "Yaşadığım en güzel yanılgı" olarak.

"Belki" bazen çok canımı sıkıyor, küfredesim geliyor ama bazen "belki"lere sığınıp mutlu oluyor insan ama tabii sabun köpüğü kıvamında bir mutluluk. Böyle şeyler...

Aslında bir kitabı yazmak için girmiştim şimdi neler oldu görüyorsunuz. Bu kadar karışık bir kafayla nasıl derli toplu bir eve sahip olabilirim bilmiyorum. Bu yüzden ev bu kadar dağınık, başka hiçbir sebebi yok.

Bazen hiç olmayacak noktalara hiç olmayacak zamanlarda değiniyorum....
Böyle..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Requiem for a Dream / Bir Rüya İçin Ağıt

Bazı filmler hayatı sarsar.
Bazı filmlerde ağladığınızı film bittikten sonra farkedersiniz.
Bazı filmleri izlemek için her zaman geçtir.
Bazı filmler hafızaya kazınır.
Bazı filmler uyuşturucu gibidir.
Bazı filmler böyledir...






Andy Warhol Felsefesi (A'dan B'ye ve Gerisin Geriye)


Andy Warhol'u tanımam etmem. Kitabı ilk Tüyap'ta görmüştüm, sonra alırım diye de bırakmıştım. "Sonra" oldu ve aldım. Uzun zamandır "iyi ki" birşey yapmamıştım sanırım. Andy "Amca"mı iyi ki tanımışım.

Sıradışı olmak sıradanlığı bilmeyi gerektirir. Neyin sıradan olduğunu bilmeden sıradışı olunmaz bence. Yine farklı olmak vardır bir de farklı olmaya çalışmak. Andy sıradışı. Andy farklı. Andy sevilesi. (Her zaman değil).

***

Uyanınca B'ye telefon ediyorum.
    B vakit öldürmeme yardım eden herhangi biri.
    B herhangi biri, ben de hiç kimseyim. B ve ben.
    B'ye ihtiyacım var çünkü yalnız olamıyorum. Uyuduğum zaman hariç. O zaman da herhangi biriyle olamıyorum.
s.17
**
Ölüme bu kadar yaklaşmanın hayata iyice yaklaşmak olduğunu düşünmüşsün, çünkü hayat bir hiçtir diyordun.
s.24
***
... öyle ki
tamı tamına yalnız olduğum sıralar yalnız olmadığımı en çok hissettiğim sıralardı. Yalnız olmaya ve bana sorunlarını anlatacak kimsenin yanımda bulunmamasına karar verdiğim anda, daha önce yüzünü bile görmediğim herkes, dinlemenin hiç de iyi bir fikir olmadığına karar verdiğim bir takım şeyler anlatmak için peşimden koşmaya başladı.
s.35
***
Birşeyi artık istemez olduğunuz anda onu elde ediyorsunuz. Bunun kesinkes kendiliğinden böyle olduğunu keşfettim.
s.35
***
Yalnız olmanın yanlış bir tarafını görmüyorum ben. Bana harika geliyor. İnsanlar bir başkasını sevmeyi fazla büyütüyor. O kadar da büyük bir şey olması gerekmez.
s.58
***
İnsanlar gözlerini yumup aşık olmalılar. Yumuverin gözlerinizi. Bakmayın.
s.62
***
Artık yeni insan kategorileri yıldız diye yüceltiliyor. Sporcular kendilerini müthiş yeni yıldızlara dönüştürülüyor. (Olimpiyatlar gibi şeyleri seyrederken düşündüğüm bir şey şu: "Bir kişi ne zaman rekor kırmayacak acaba?" Biri 2.2 koşuyorsa bir süre sonra insanlar 2.1, 2.0, 1.9 vb. koşacak sonunda 0.0'a varana kadar bu böyle sürecek anlamına mı geliyor? Öyleyse hangi noktada rekor kırmayacaklar? Zamanı mı değiştirmeleri gerekecek yoksa rekoru mu?)
s.97
***
Zaman nedir diye düşünürüm ve düşünebildiğim tek şey...
    "Bir varmış bir yokmuş" olur.
s.121
***
Bazen, yaşanırken önemsemediğiniz önemli anların, yaşamınızın koca bir dönemine damgasını vurduğu olur.
s.121

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - 2


Ölülere üzülme Harry. 
Yaşayanlara üzül.
En çok da sevgisiz yaşanlara...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

"Delilerin, Senin ve Benim Bir Hikayemiz Var."*

Midem bulanıyor. Hayır, gerçek bir bulantı. Neden, bilmiyorum. Kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum halbuki.
Kafamın içi bomboş. İnsan boşluklara gelemiyor. İlla bir sorun bir sıkıntı... Yok yok, ben böyle iyiyim.
Huzur'un omzunda denizi seyrediyorum. Huzur'a iyi geceler diyip yatıyorum. Uyanınca Huzur geliyor ilk aklıma. Bu kadar zaman çektiğim huzursuzluğun ne kadar sebepsiz olduğunu düşünüp kızıyorum kendime.
Kıskançlıkları hoşuma gidiyor. Onu kıskanmak hoşuma gidiyor. Emirlerini bile seviyorum uzaktan. Nasıl özlemişim.
Diğer yandan Murat Menteş Çin atasözleriyle giriyor beynime. Yapma, demiyorum yine. Bazı halleri iç gıcıklıyor yine. Üstünde durmuyorum. Garip karakterleri hoşuma gidiyor.
Benimle hiç alakası olmayan yerlerde, benimle hiç alakası olmayan insanlarla, benimle hiç alakası olmayan bütün o diğer şeylerle yaşıyorum. Sesimi çıkartmıyorum. En güzel kısımlarını seçiyorum. Beyaz elbiseli bir kız çocuğu durup, "saçınız ne kadar güzel abla" diyor. En içten halimle gülümsüyorum ona. Halbuki saçımı kendim kestim her yeri bir başka uzun, rengi akmış, ne kırmızı ne kızıl... Olsun, ben yine de teşekkür ediyorum, gülümsüyorum.
Ben bu aralar en çok Vedat Sakman'ın sesini seviyorum.
Herşey çok kısa zamanlarda gelip geçiyor. Herkes bir var olup bir kayboluyor. Ben kendi yaşanmışlıklarımla, yaşamaya çalışmışlıklarımla başetmeye çalışıyorum. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, uykuya dalıyorum.

------------------------------
*En güzel mesajlardan biri bu aldığım, "Ölümü düşünme çünkü sıradan değilsin; delilerin, senin ve benim bir hikayemiz var." ~M.