29 Şubat 2016 Pazartesi

her şeyin yolunda gitmesi, belki iyi değil ama bir şekilde yolunda gitmesi bir insanı ancak bu kadar aptallaştırır. kötü birşey yok mu şimdi, hiç mi yok, dert var mı azıcık, bünye alışmış istiyor tabii. yok ama.

tez yazmaya başladım. cümle beni güldürüyor. gerçekten mi başladım? başladım evet. hem radikal bir kararla onca senenin emeğini bir kenara fırlatıp bambaşka, taptaze bir konuyla tez yazmaya başladım. fransızlardan almanlara kaçtım. foucault'yu bırakıp nietzsche'ye fazlasıyla alışmaya başladım.

kana kana kitap okumalarıma kavuştum. gece gördüğüm akıl almaz rüyaların sayısı azaldı. ilaçları da kaldırıp attım. grip oldum, galiba süheyla da üşüttü. bugün iki kere ateşinin yükseldiğini farkedip telaşlandım, güzel bir çiçekmiş gibi patilerini ıslattım, tabii o bunu böyle romantik karşılamadı.


anne babamın evin içinde olmalarının keyfini kaçıran tek şey bir kaç güne gidecek olmaları. güzel gidiyordu. ne güzel gidiyordu.

 ailemizin yeni üyesi v.'nin hediyesi menekşeyi sularken zaman dursun istiyorum. her şey bir anda uzun bir bilge karasu cümlesi haline gelsin. ben şeylerin iyi olduğunu kanıksayınca da devam edelim.

bahar bahar.

2 Şubat 2016 Salı

iki şubat.

mutlu olduğumda yemek yaparım. sinirli ve sert bir hüzün yaşıyorsam temizlik yaparım.
sabahın koşuşturmasından yorgun dönerken aklıma güzel bir yemek geldi. babannemin öğrettiği daha hiç yapmadığım. bir iki malzemeyle eve dönüp de yemeği yaptıktan sonra bir an bugünün şubatın ikisi olduğunu düşündüm.

2 şubat babannemin doğum günü.
doğum günlerinde ona aldığım hediyeleri gerçekten beğenip beğenmediğini hiç bilemedim, hiç anlamadım çünkü hep kocaman bir mutlulukla karşılıyordu. kullanacağı bir şeyse hep üzerinde görürdüm, evi içinse hep baş köşeye koyardı.

ağbimin evinde gördüğüm o gümüş-bordo kutuyu mesela, ben almıştım. vitrininin en güzel yerine koymuştu. banyo takımı hep aynanın önündeydi.

küçücük çocuk aklımla "babanne bu yüzüğünü çok seviyorum" dememi unutmayan, yıllar sonra dünyadan göçerken o yüzüğü bana bırakan naiflikte bir kadından bahsediyorum. onunla ilgili anlatacağım ne çok şeyim var, ne çok anı, ne çok görüntü, ne çok.. bazen sanki aradığımda telefona çıkacakmış, başta yorgun gelen sesi dakikalarca konuştuktan sonra canlanacakmış gibi hissediyorum. hala ondan geriye kalana artık çok da fazla benzemeyen evine girerken yüreğim parçalanıyor.

ben kimseyi ağlayarak uğurlamadım. hiç bir mezar dokunmadı bana böyle. hala o toprağın altında bütün güzelliği, bütün zarafeti ve ömrü boyunca göstermekten hiç çekinmediği kocaman sevgisiyle yatıyormuş gibi...

işte bunların hepsini düşününce kendimi harala gürele evi temizlerken buldum. haftalardır dokunmadığım her yer tertemiz oldu. süheyla'nın tek tüyü kalmadı halılarda. mutfak baştan aşağı çamaşırsuyuna bulandı.

makine bitsin, yatacağım.