29 Nisan 2015 Çarşamba

"latife, dayanamaz yalnızlığa; hemen uyur."

İsmet, diyor uzun saçlı sakallı adam. İsmet, diyor, evi yapabilecek birisi var mı?
İsmet, diyor. İsmet, gönülden gelen bir ses duydun mu hiç? Sözcüksüz, derinden, hep duyduğundan farklı. Duydun mu İsmet? Evi yapmak lazım artık. Dökülüyor her yeri sıvası da her şeyi de. Ben de dökülüyorum İsmet, var mı yapabilecek biri?

İsmet bütünleştiği sandalyeden doğrulmuyor. Elleri saçlarında dolaşıyor. Dinlemiyor İsmet. Bir ara bir seslenme duyduğunu sanıyor. Adım neydi, diye düşünüyor belki. İsmet gözlerini adama çeviriyor.

Adam İsmet’e bakıyor hala. Bir şeyler anlatıyor.

Bir kafe masasının özensiz özenliği üzerine ruhları serilmiş. Farkında değiller. İsmet sigara yakıyor. Öksürmeye başlıyor. Dumanda kayboluyor. Adam bir daha göremiyor İsmet’i. İsmet’in nereye gittiğini kimse bilmiyor, öksürük sesi duyuluyor İsmet’in. Boğuntu sesleri. Bitmek bilmeyen bir öksürük sesi bütün kafeyi dolduruyor. Diğer masadakiler kulaklarını kapatarak kaçışıyorlar.

Adam, İsmet, diyor. Çek biraz şu ruhunu öteye. Kaldık böyle ortada. Şimdi ne olacak? Bir kere gönlümden gelen sesi duydum İsmet. O da duydu sandım. Sanrı bir ölümdür İsmet. İnsanı çürütür. Sesleri çeker, ışıkları çeker. Bütün kanunlar yok olur. Her şey bir muğlaktır ki sorma İsmet. İçimden gelen o sesi duyurduğumu sandığımda bir bulut geldi üzerime. Sıkıntısız, bembeyaz bir bulut. Beyaz bir bulut amacına hizmet etmez İsmet. Bir bulut yağmur yağdırmalı. Suya bulamalı her yeri. Temizlemeli kirletirken aynı anda. Yere düşmeli bir bulut yavaş yavaş. Bu bulut bembeyazdı. Ona bakarken korkuyordum, bir anda bana karışacak diye. İnsan önce gözlerini korur İsmet. Bir bilimde bir açıklaması bulunur da bunun İsmet bence insanı en çok görmek yararlar. Bu yüzden kapatır insan gözlerini ilk.

Evi nasıl yapalım dersin?

İsmet’in boğuntusu belli belirsiz duruyor. Yeniden sandalyesine dönüyor. Kimse fark etmiyor İsmet’in gidip gelişini. Ellerini saçlarına götürüp kaşlarını çatıyor.  

Adam dudağının kenarına bir sigara iliştiriyor. Konuşana kadar sabit duran sigara, adam konuşmaya başlayınca konuşmaya başlıyor. Duman dilini kimse bilmiyor.

İsmet belli belirsiz kıpırdanıyor.

Adam, İsmet, diyor. Evi nasıl yapalım? Duvarda bir boşluk oluştu. Kendi kendini besleyip büyütüyor. O büyüdükçe ben küçülüyorum İsmet. Bir usta bulsak, belki bir şeyler yapar. Ama kime nasıl derim, evimde bir karadelik oluştu, nasıl derim. Kim yaptı, derlerse, gözlerimle yaptım, ruhumla mı yaptım, derim. İsmet, bir karadeliğin yeri ev olmamalı. Onun yeri sonsuz olduğu sanılan bir yerler olmalı, onun da rahat etmesi benim de rahat etmem gerek İsmet. Evim de hayalgücüm gibi değil ki İsmet, ittikçe büyümüyor. Benim bu evi nasıl yapalım İsmet. Artık o benim evim değil, ben onun insanıyım. Korkuyorum İsmet!

İsmet irkiliyor. Gözlerini etrafında dolaştırıyor.

Sen de amacına hizmet etmiyorsun İsmet, diyor adam.

İsmet arıyor. Bir türlü bulamıyor. Ellerini saçlarına götürüp başını öne, bedenini sandalyeye döküyor.

Sen küçük bir çocukken annen vardı, İsmet. Annenin ellerini ısırırdın, bu senin sevme şeklindi. Hiç değişmedin be İsmet, şimdi de dinlemiyorsun bak. Oysa annen ne hikayeler anlatırdı sana. Ne diyordum, hah, sanrı! Sanrı ölümdür İsmet. Ümitten kötüdür. Kimse bilmez. Sen de bilmezsin İsmet. Sanmayacaksın hiçbir şeyi, ya bileceksin ya bilmeyeceksin. Şu sigarayı da içme artık İsmet!

İsmet yeni bir boğuntuya hazırlanıyor. İçine çektiği dumanı dışarı veremiyor. Gözlerini kısıyor, kapatıyor, açamıyor.


Bana kalırsa ölmek için başka yolları denemelisin İsmet. Ama önce evi halledelim. Evi, diyorum İsmet, nasıl yapalım? Sancıyla sanrı arasında tek harf var İsmet, tesadüf mü sandın? Sanma İsmet, değil. 

28 Nisan 2015 Salı

"Dağıldım gecenin karasına / Artık kimse kıramaz beni"

antonius block kendinden kaçamadı. ölümden de.
ezginin günlüğünden de, gözlerimizin yanmasından da kaçamıyoruz.

gözümün önündeydi. elimi uzatsam tutacaktım. göz açıp kapayana kadar. nerde şimdi?
bir gün gamsızlığı da öğreniriz.

bu son hakkımdı. son umut etme hakkım. hem de en güzeli.

kırmızı defter elimin altında. kendi kendini dolduruyor. bir gün uçacak sana doğru. belki daha fazla dayanamaz, yanar.

sonra gelip "sustuğumu da görürsün, üzerine gittiğimi de. tartışmayıp öptüğümü de. fakat gittiğimi görmezsin." diyorsun

************

kediye "sev beni" diyorum. yüzüyle yüzümü seviyor.

22 Nisan 2015 Çarşamba

çağrılmayan.

yakupla karşılaştığımızda hakkında çok az şey biliyordum. belki de hiç.
ama çağrılmıyordu. üzülüyorduk hep beraber. ahmet abi ölmemişti, edip mefta.

          Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya
          Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun
          Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık
          Hep böyle istiyorum, ayıp değil ya
          Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum
          Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde
          Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum
          Bir ölünün günü boyayan renginde
          Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar
          Kayalardan dondurmalar sorduğum
          Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli
          Kim bilir ne diyordum
          (Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
          Bir baykuş tarafından
          Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
          Ben ne oluyordum.)

bunu anlayabilmeyi çok isterdim. ama neruda filmde "başka türlü söyleyemediğim için o şekilde yazdım" minvalinde birşeyler söylüyordu, tam hatırlayamıyorum. sanırım edip'e sorsam, o da ..

avazım çıktığı kadar yakubu çağırmak istiyorum. bir yandan da, o zaman yakup yakup olmaz ki artık, diyorum. bu karmaşa içinde nefes almak gerek.

yakubu kurtarmak kendimi kurtarmamı sağlamayacak.
yakubu çağıran ben olunca da beni biri çağırmayacak.
yakup, bir değil, sırf o değil.
yalnızlıktan öleceğiz ama sorduklarında kalp krizi diyecekler.
gidince tanrıya sorma imkanım olursa, yakubun ve yakupların neden çağrılmadığını, bunu kitabın bir köşesine gerçekleşmesi için neden yazmadığını, yakubun çürük evleri ve ölü baykuşları nerde bulduğunu, migren anneden oğula geçiyorsa anneye kimden geçtiğini, puşkinin düello kararı almasına neden izin verdiğini soracağım.

aynı sessizlik devam etmesin lütfen.
çünkü çıldıracağım.

19 Nisan 2015 Pazar

frizbi

çok keskin olan bazı davranışlarım farketmediğim bir şekilde değişmiş, anlam veremiyorum.

kendimi okuduğum kitapları okurken, izlediğim filmleri izlerken buluyorum.

peki aydınlanma nedir?

önünde isa bulunan güneşi alıp bilimin arkasına koyuyorsunuz. aydınlanma budur.

-buraya uzun bir iç çekiş gelecek-

inançsızlaşma da bir moda. herşeye yönlendiriliyoruz. sürüklüyorlar bizi ordan oraya. bana tutunun; ben bir kaya gibi, bir çınar gibi, olduğ....

şövalyenin sarı saçlarına odaklanmış bulunca kendimi, okumadığım altyazı, zaten bilmediğim dillerine rağmen ne dediğini anladığımı keşfedince aydınlanıyorum. uzunca bir süre bununla idare edebilirim.