10 Mayıs 2017 Çarşamba

27+12

bir godard filminin hafifliği ve insanın zihnini zorlamayan akıntısı ama aynı zamanda sunduğu güzelliğin keyfini yaşıyorum. kaçırdığım sahnenin de pek bir önemi yok bu yüzden.

işte ben bunları aklımdan geçirirken ister istemez gözüme anna karinanın umursamaz dansı geliyor gözümün önüne. asla sinemada gözünden akan yaş değil. sigarasını tutuşu yakışı geliyor efendime söyleyeyim küs olduğu sevgilisiyle kitap isimlerini göstererek konuşması geliyor.

ve tüm bunlar haddinden fazla sıcak olan su saçlarımı pıtır pıtır ıslatırken geliyor.

anna karinayı düşünmek sonra, lea seydoux'yu getiriyor ki bence bir çok insana onu hatırlatıyordur. zaman zaman çok kötü olduğunu düşündüğüm oyunculuğunu yüzünün güzelliği örtüyor. hissizliği çileden çıkartırken lea'nın, burnuna kıvrılıp uyumak isteğime engel olamıyorum.

ve artık buruş buruş olmuş parmaklarım çıkmam gerektiğini söylüyor. çıkıyorum.


4 Mayıs 2017 Perşembe

27+6

Oturduğum yerden kahve içip kalkamıyorum. Bir nokta gibi çay koyuyorun sonuna. Hatta 'artık çayımı getirin de içip gideyim' der gibi sipariş ediyorum çayı.

Bir tür mühür. Ya da imza. 
Onca kahvenin üstüne çay içmeden gitmeyen kadın var ya, o geldi yine bugün, densin mi istiyorum ardımdan? Ya da bir haftadır aynı kitabı okuyor, bitiremedi gitti. 

Gece gördüğüm kabusun etkisini tüm gün sırtımda taşıdım. Zihin, gün içinde korkarak düşündüğümüz şeyleri en zayıf anımızda bize yaşatma zevkini yaşayan bir iblis. Tvde gördüğüm 'asla kaldıramazdım' diye düşündüğüm olayı bana gece en güvenli bulduğum yerde, yatağımda yaşatıyor. Asla uyanmayacağını bildiğim adama mesaj atıyorum, mesajın içeriği umut dolu, gördüklerimi yadsıyorum. Ben tekrar uykuya kavuştuktan sonra beni arıyor, işaret parmağımla iblise dokunuyorum, gördün mü, gerçek değil. 


Herkesin işlerinden çıktıp evine kavuştukları anlarda, büyük ihtimalle akşam güneşinin dolu dizgin odama dolmasının da etkisiyle, kendimi dışarı atıyorum. Ve ben hala, yıllar geçmesine rağmen roman okuyorum. İşsizim ve bazen çok geç kaldığımı hissediyorum. Yeniden başlamak için de çok geç. Haftasonunun geldiğini 'napıyorsun' diye arayan arkadaşlarımdan anlıyorum. Belki gerçekten pişmanım ve yaz bana hiç mi hiç iyi gelmiyor. 

Benimle birlikte oturan herkes kalktı. Hayatın tüm bölümlerinde. Bazen artık gitmem gerektiğine dair telaşım bu yüzden. Fakat bir yandan da işim bitmedi. Bir süre daha oturmam gerekiyor. 

1 Mayıs 2017 Pazartesi

27+3

bir insanın yüzünü ev bellemek.
kalabalıkta görünce sakinleşmek.
sabah görünce sakinleşmek.
bir sürü karmakarışık rüyadan sonra görünce gülümsemek.

bir insanı yorgan gibi üstüne örtmek.

bir insana yastık gibi gömülmek.


......

barış bir çiçek adı. ilk okulda bile değilken "bu benim çiçeğim" diye sahiplendiğim çiçeğin adı. annemin komşuya verdiğini duyunca ağladığım, utana sıkıla kadıncağızın gidip geri istediği çiçek.

......

elinde çiçekle geldiğinde, elinde bir barış çiçeğiyle geldiğinde, ne çiçeğin adını ne de benim için ne ifade ettiğini biliyordu.

barış çiçek açıyor.



.......

balkona hazırladığım kahvaltıda karşı apartmandaki adamı gösterip "bizim mahallenin 'benim adım cemil'ini görmek ister misiniz?" diye sordum. başlar uzandı. baktılar. güldük.

bitti.

......

içinden çıkılmaz görünen her şey gerçekten de içinden çıkılmaz. basitleştirmeye, kolaylaştırmaya, işte efendime söyleyeyim en karanlık an güneşin doğuşundan hemen önceki andır diye düşünmeye gerek yok.

kabullenmek zor.
fakat bazı şeyler içinden çıkılmaz.

asla.

.....

bana sorarsanız nefes almak sizi gördüğü için gülümseyen bir yüzdür.
hepsi bundan ibaret.