25 Ağustos 2013 Pazar

Kafamın içinden sevgilerle...

Markete gidip sigara almak istiyorum. Markete gitmek istemiyorum. Sigara içmek istiyorum. İki dal içtim uyanır uyanmaz. Kahvaltı etmeliyim. Hiçbir şey hazırlamak istemiyorum. Yemek istiyor muyum? İstiyorum. Kendimi böyle sıkmakla ne elde edeceğim? Bilmem. Kafamı toparlayamıyorum. Çünkü sigara içmek istiyorum. Çok fazla acı var. Çok fazla. Neden ölüyor bu insanlar. Neden öldürüyorlar onları? Nefes almakta zorlanıyorum. Çünkü sigarayı çok içiyorum. Çünkü sigara içmek istiyorum. Kendimi terkedilmiş hissediyorum. Kimsem yoktu daha önce de. Neden böylesi çaresiziz? İnanç. İnancın varlığı da sorun yokluğu da mı. İnanç. Neyim ben. Bir etiketim olmalı. Herkesin vardır. İnanç. Kahveyle başlamak güzel olurdu. Böylece kafamı bir nebze olsun toparlarım. İnanç. Çok fazla ses var. Evet kafamın içinde. Bana ne oluyor böyle. Hiçbir şey. Tam olarak h i ç b i r ş e y  . Tanrım. Tanrım. 



19 Ağustos 2013 Pazartesi

Garcia Lorca'ya Güzellemeler

Güzel bir adam gördüğümde onu tanırım. Onu tanırım. Gözlerine bakmam yeterli olur.
Bugün, 19 Ağustos. 1936'da İspanya'da faşistler tarafından katledilen o güzel adamın gözlerine bakıp şiirler okuyorum. Ne şiirler. İçime umut doluyor.

Faşizm iğrenç birşeydir. İçinizi yoklayın, herhangi bir grup insana, herhangi bir sebepten dolayı, nefret duyuyor musunuz, duyuyorsanız onu yok edin, faşizm sizi yok etmeden siz o nefreti yok edin.

Akşamın Ninnisi

Ninni söylüyor akşam,
portakallara.

Kız kardeşim şarkı söylüyor:
Dünya bir portakaldır.

Ay ağlıyarak diyor:
Bir portakal olmak istiyorum.

Olamaz kızım,
pembeleşsen de.

Olamaz dönsen bile
küçücük bir limona.
Yazık!

Federico Garcia Lorca



Federico Garcia Lorca'ya Yanık Şiir / Pablo Neruda

Issız bir evde, / Korkudan ağlayabilseydim; / Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim; / Senin sesin için yapardım / Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin; /Senin şiirin için yapardım
Bunları, /Çığlık çığlığa fışkıran şiirin. /Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri, /Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri / Ve okullar,
Senin için büyüyorlar; /Tüy salıyorlar, /Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor, / Düğün balıkları; / Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar; / Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla, / Senin için; / Ve, /Yutuyorlar,
Yırtılmış kurdeleleri; /Öz canlarına kıyıyorlar, /Öpüşe öpüşe;
Ve ak sadeler giyiniyorlar. /Bir şeftali ağacı /Giyinip de,
Kuş gibi seğirtirken sen; /Kasırga gibi fırıl fırıl,
Bir pirinç gülüşüyle gülerken; /Türküler çağırdığında;
Allak bullak ederken, / Atardamarlarını, /Dişlerini, gırtlağını,
Parmaklarını; /Vay ne şirindin, /Kahrolurdum ben
Kahrolurdum ben / Kızıl göller için: / Güz ortasında bir şahbaz at
Ve kana belenmiş bir tanrıyla, / Beraber yaşadığın.
Kahrolurdum ben, / Mezarlıklar için: / Gece, sesi kısılmış
Çanlar arasından, /Suyla, mezarlarla küllenmiş
Nehirler gibi geçen; /Nehirler: /Hasta asker koğuşları sanki,
Tıklım tıklım dolu; /Ve matem yağlı ölüme,
Çürük taçlı mermer şifreli ölüme, /Nehir nehir gelen ölüme doğru;
Birdenbire taşıveren nehirler. /Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,
Boğulmuş çarmıhların geçişini / Seyrederken sen;
Kahrolurdum seni görmek için: / Bak,
Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun / Perperişan;
Garip kalmış köşelerde başın, /Durmaz ha, durmaz gözlerin
Ağlar yaşın yaşın. /Gece ve çıldırasıya yalnız,
Külleri ısıra ısıra; /Dumanı, gölgeyi, unutmayı:
Siyah bir huniyle yığabilseydim, / Trenlerin, gemilerin üstüne;
Filizlendiğin ağaç için, /Yapardım bunları, /Topladığın,
Yaldızlı su yuvaları için; /Sarmaşık için, /Yapardım bunları;
Gecenin sırrını sana ileterek, /Kemiklerini saran
Sarmaşık için. /Islak soğan kokusu gelen
Şehirlerden, /Seni bekliyorlar; /Boğuk bir sesle, /Şarkı söyleyerek
Geçesin diye. /Yeşil kırlangıçlar, /Saçlarının arasına yapıyorlar,
Yuvalarını; /Dilsiz sperma sandalları, /Peşin sıra geliyorlar;
Sümüklü böcekler, haftalar, /Yelkenleri düşürülmüş serenler,
Kirazlar da, /Dönüveriyorlar ossaat: /Gözükünce solgun başın,
On beş gözlü başın, /Al kan içindeki ağzın. /Şehrin otellerini,
İsle doldurabilseydim; /Hıçkıra hıçkıra, /Yok edebilseydim
Çalar saatları; / Ezik dudaklarıyla yaz ayı, /Evine nasıl gelecek,
Göreyim diye /Yapardım bunları; /Yığın yığın insanların,
Melil mahzun tantanalarıyla /Ülkelerin,
İşlemez sabanların, /Gelincik çiçeklerinin; /Mezar kazıcıların, süvarilerin,
Kanlı haritaların, gezegenlerin, /Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye; /Yapardım bunları. /Küllerle örtülü dalgıçların,
Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş /Meryem Ana tasvirlerini
Sürüte sürüte gelen maskelerin; /Damarların, köklerin, hastanelerin,
Karıncaların, su gözelerinin, /Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye; /Yapardım bunları. /İçine kapanmış atlının
Örümcekler arasında öldüğü / Bir yatakla,
Gecenin; /Kinden, dikenlerden bir gülün, /Sarıya çalan bir geminin,
Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin; /Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye: /Yapardım bunları.
Ben, Oliverio, Norah, /Vicente Aleixandre, Delia, /Maruca, Malva, Marina,
Maria Luisa, Larco, La Rubia, /Rafael Ugarte, Cotapos, /Rafael Alberti, Carlos,
Manolo Altolaguirre, Bebé, /Molinari, Rosales, Concha Méndez,
Ve daha da unuttuklarım; /Evine nasıl gelecektik, /Göreyim diye
Yapardım bunları. /Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı, /Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey, /Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi: /Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek, /Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım, /Gel, /Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra, /Şiirlerde n'olacak yani?
Bir ağu hançerin, / İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra; /Şiirlerde n'olacak yani? /Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra; /İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı, /Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n'olacak yani? /En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır, /Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler, /Fakir fukara dolu evlerin /Pencerelerindeki..

Bir ölen var, /Onların evlerinde; / Bürolarda, hastanelerde belki,
Belki asansör ve madenlerde, / İşlerinden oldular.
Onulur şey değil yaraları, /Yaratıklar, /Acı çekiyorlar.
Her yanda dert yanış, /Her yanda, /Vay şuymuş vay bu;
Pencereler, /Göz yaşıyla dolu, /Aşınmış eşikler,
Göz yaşından; /Yüklükler ıslak, /Bir dalga gibi
Halıları dişlemeye gelen /Göz yaşından,
Oysa ki yıldızlardır akar /Uçsuz bucaksız bir nehirde.
Federico, /Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun, /Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan, /Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı, /Köşeden: /Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine; /Hoşça kalları görüyorsun, /İstasyonlardaki..

Her yanda, sorunlar koyuyorlar, /Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var, /Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var; /Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla; /Harami var.

Hayat böyle, Federico, /Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam. /Sana, /Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar.. /Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden. /Yavaş yavaş, daha da,

Öğreneceklerin var.


Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir / Turgut Uyar

Ah işte her şey orda...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.

Ben severim omuzlarımı bir gün
Göçen bir maden direğinin altında

Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Savaşta bir başka omuzun yanı başında
Yatakta bir ince omuzun yanı başında

Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba ya...

İndiğini görürsem bir gün sığırcıkların
ve sürüler halinde,ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım
Bir gün daha...

Sevişirim ölürüm, savaşırım ölürüm
Doldururum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba ya...
"saat beşte
akşamleyin"

Ah ellerim ve kalbim
Her şey orada kaldı.
Keçeler keçeler ve portakallar
Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim,
Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum
Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime
Kireç döktüler yere,
Bir duvarın dibinde
Bir deppoy un önünde
Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı
.......
Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde
Ölüm nasıl söylenirse öyle
İspanyol dilinde
ve her dilde...

obra
completas

Artık kat iyen biliyoruz;
Halk adına dökülen kan
Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır.
Dişlerin arasında...
İspanya da

ve her yerde...


şiirler: epigraf.fisek.com.tr , antoloji.com

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Ölülerin gölgesi olmaz.


İnsanlar ölüyordu, biz sigara içiyorduk.
İçiyorduk çünkü bırakmıştık, Tom amca böyle buyurmuştu.

Kaçmaya çalışmak biraz da yakalanmayı ummaktır. Böyle düşününce insan olduğu yerde kalıyor. Bakın bana.. Sonra değişti herkes. Pekala. Hiçbir şey değişmedi, değişmiş gibi görmek hoşuma gitti.

Sabahları uyandığımda günleri karıştırıyorum. Pazar mı bugün, sonuçları açıklamışlar mıdır?
Hayır. Kimse pazar sabahı gidip de, meraklanıyordur bu insanlar, sonuçları açıklayayım bari demez, dahası bugün pazar değil.

Korkulu rüyam haline gelen bu bekleyiş benim biricik uykularımı kaçırıyor.
Belki de kahvedendir.
Belki de sigaradan.
Düşük bir ihtimalle Feyyaz da olabilir. Canım.

İnsanlar ölüyor. Ben bir sigara içene kadar bir adam gidip o caminin kapısına asılan listedeki ölüler arasında kardeşinin ismini görebilir. İçeri girip onun cansız bedenine sarılıp gözyaşı dökebilir. Rabbine birşeyler söyleyebilir. Biliyor mudur, kardeşini öldürenlerle aynı rabbe iman ettiğini. Peki ya soruyor mudur rabbine neden izin verdi diye. Sonra o rab, duyuyor mudur bunları?

İnsanlar öldü. Müslümanlar da, Hıristiyanlar da, Yahudiler de. Ortak özellikleri insan olmalarıydı.
İnsanlar insanları öldürdü.
N'olur durun artık.
Durun.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Yusuf nefes nefese...

Yusuf nefes nefese içeri girip "Polisler peşimde!" diye bağırıyor.
Yatağımda bir an doğruluyorum şiddetle. Sonra kendimi tekrar uykuya bırakıyorum.

Yusuf nefes nefese içeri girip "Polisler peşimde!" diye bağırıyor. Ona dönmeden çünkü artık fazlasıyla alışmış olduğum bu durumdan sıkıldım, "Yusuf onlar senin mesai arkadaşların seni eve bıraktılar, sen de bir polissin Yusuf" diyorum, sakince. O kadar sakinim ki..

Hayır hayır Yusuf bir polis olamaz, ben polisleri sevmem.

Yusuf nefes nefese içeri girip "Polisler peşimde!" diye bağırıyor.
"Şşşş!" diye karşı çıkıyoruz üçümüz birden. Dün geceki çatışmada yaralanan Funda henüz uyuyabilmiş, uyanmasını istemiyoruz.

70'leri yaşamak için yeterli bilgim yok, komünist değiliz, biz 90'ların çocuklarıyız.

Yusuf nefes nefese içeri girip "Polisler peşimde!" diye bağırıyor.
Siktir git! diye böğürüyorum Yusuf'a. Yeter! Uyumak istiyorum. Bir hikayenin kahramanı yazarına böyle işkence etmez!
Siktir git!

14 Ağustos 2013 Çarşamba

"Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız"



Kahve yaptım.

Bu kötüye işaret. Günün bu saatinde kahve benim için bir keyif değildir. Hayır ben geceleri severim. Kahveyi geceleri içerim. Tıpkı sigara gibi. Ne yemek yapsam?

Havanın sıcaklığı, tokat etkisi yaratan bu boşluk, bir takım filmler, bir takım trenler ve dahası sonrası olmayış, bir diyalektik kurmak için çabalayışım, tez bulsam antitezsiz kalışım, güneş ışığı altında içilen sigaralardan tiksinişim ve tabii kendimden tiksinişim ve tabii herkesten tiksinişim. Noktasız kalayım! Ama bir bilsem keşke bir ay sonramı, nerede ne yapıyor olacağımı. Bir bilsem.

Hayaller görüyorum. Hayaller kurmuyorum, hayaller görüyorum. Bir takım kimseler. Yusuf mesela. Hayır şimdi bundan bahsetmeyeceğim. Sonra...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Sabah Halleri


"Bir yandan küreselleşme, diğer yandan da yeni-toplulukçuluk, tutumlarımızı ve rollerimizi ele geçirmeye başladığında, birer özne, yani kendi kendine dayalı bir kendi kendinin bilincini edinebilecek ve ortaya koyabilecek varlıklar olarak -ki bu, özneyi başkalarının benim hakkımdaki imgelerinin içselleştirmesiyle oluşan benden ve hatta bireyin herhangi bir arayış içinde olmayan kendi kendisi olgusundan ayıran şeydir-, kendi içimizdeki birliği aramaya yöneldik. Birey ya da grup, sıradan birtakım davranışların üzerine kurulduğunda özne olmaz. Özne, özerkliğini ve neyse o olmak ve öyle kabul edilmek için kendini bütün bir varlık olarak algılama ya da en azından bu yolda mücadele verme becerisini tehdit eden saldırılara karşı kendini savunduğunda, daha güçlü ve kendinin daha bilincindedir." 
 -Alain Tournie - Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma

Uyanmak tuhaf. Sekiz saat hiç açmıyorsun gözlerini ve sonra bir anda açıyorsun ve bitiyor uyku. Uykuya olan bağımlıktan hep rahatsız olmuşumdur. Uyumaya verilen vakitlerde ne çok şey yapabilirdim, diye düşünüyorum bazen. Heme gece-sever bir insan oluşumun da etkisiyle, bir uyku düzeni yaratabilmek için epey uğraştım diyebilirim. Sonuç: hayır olmadı. İnsanın zorunlukları, gece uyuyup gündüz yaşayan bir toplum tarafından belirlenmiş zorunlulukları özgürlük alanını bir hayli sınırlıyor. Bu tuhaf bir bencillik ya da gelişmiş bir bireysellik duygusundan ileri gelen bir duygu mu? Toplumun diğer fertleri -yani ben olmayanlar- de özgür olsunlar. O zaman işler yürümez, yürümesin.

Bazen uyandığımda kendinle konuşur buluyorum kendimi. Ya da bir konu hakkında kafa yorarken. Bunun uyanır uyanmaz başlaması mümkün değil, bir öncesi olmalı. O halde uyurken akla gelen şeyler.. Uyumak üzerine yazılan şeyleri sever buluyorum bu noktada kendimi.

Edebiyattan bir hayli uzaklaşmış geçirdiğim son iki ayda kendime uzaklaşmış hissetmem çok normal. Edebiyat beni kendime, dolayısıyla yaşama bağlayan bir uğraş. Ama yine de sabah kalkıp Modernleşen Türkiye Tarihi'ne kaldığım yerden devam ediyor, sonra da Touraine'in Bugünün Dünyasını Anlamak İçin Yeni Bir Paradigma kitabını karıştırmaya başlıyorum. Bunları yatağımı topladıktan sonra yapıyorum. Camın hafif arasından gelen esintiye yol sesleri eşlik ediyor bir tek. Ev halkından ses gelmiyor şimdilik. Üst katta olmanın güzelliğini yaşıyorum.

Yine de içimde oluşan bu eksikliğin ve boşluğun bir roman olduğunun farkındayım. Cesaret edip de Orhan Pamuk'un babamın kitaplığından çıkıp da benim kitaplığımda dinlenen Cevdet Bey ve Oğulları romanına başlayamıyorum. Bir hayli kalın ve burada bulunduğum süre içinde bitmesi mümkün değil. Başka birşeyler.

Hayır! Dur!

Girmem gereken bir sınav bir de mülakat var. İçim el vermiyor. Hayır, başarısızlıktan korkmuyorum, pişman olup da "bekleseydi ya o roman n'olurdu" demekten çekiniyorum.
Bu yüzden bu ay sonuna kadar bu şekilde devam edeceğim.

Böyle...

6 Ağustos 2013 Salı

Kışa Övgü



İnce bir müzik eşliğinde taze çekilmiş kahvenin sütsüz sertliğine kendini bırakan somurtkan bir kadının görüntüsünü pencere camından görüyorum. Niçin somurtuyor? Çünkü eksiklikleri tamamlamaktan aciz. Bu acziyet bilinenin aksine, ya da kullanılagelenin diyelim, gerçek bir acziyet. Görüntüdeki kadının yazlarla arası hiçbir zaman iyi olmadı. Sonbaharın o serinliğinin ve belki yağmurunun eşliğinde çektirseydi o kahveyi, ya da kendisine kakaolu kek pişirebilseydi, o müzik dünyanın en güzel müziği olurdu, o kahve enfes... Fakat kahveyi içerken ter döküyor oluşunun, bıraksın kek yapmayı fırının yanına bile yaklaşamıyor oluşunun sorumlusu yaz, kusursuz güneş, işte böyle bir somurtuşa sebep oluyordu. Apaçık bir çirkinlik görülüyordu yansımasında.

Oysa karlı yolları da bir hayli severdi. Kardaki ayak izlerini severdi, kar kokusunu, kar soğuğunu, karın zifiri karanlık gökyüzünü aydınlatışını severdi. Çatıdan sarkan buzları kırmayı severdi. Ellerinin kardan kızarmasını yine de kar topu yapmak isteyişine engel olmayışını severdi. 

Sıcacık yatağından çıkmak istemeyişle, yatakta sıcaktan bayılmak farklı şeylerdi ve bu kadın, hani az önce pencere camından yansıması görülen, bu farklılığı katlanılmaz buluyordu. Yağmur duasına, sonunda sel olsa dahi çıkabilecek kudreti hissediyordu. 

Kışa yazılan övgülerin en güzelini yazmak için düşünmeye koyuldu sonra. 

1 Ağustos 2013 Perşembe

Köpek ve hayatlarımız

Çünkü adam konuşmamı istiyor. Çünkü ben konuşmak istemiyorum ve hemen yanı başımda bir köpek uyuyor. Köpeğe bakıyorum. Bir korna sesiyle irkilmesi bir insan gibi. Gerinmesi, uyanacak gibi oluşu, sonra kafasını tekrar -sanki bir insanın diyelim ki yastığına- yerleştirmesi beni şaşırtıyor. Daha önce hiç köpek görmediğimi düşünenler olacaktır elbette fakat saçmalamayalım elbette bir köpek gördüm. Ama daha önce bir köpeğe bakmamış olabilirim. Ona baktım. Uzun uzun baktım. Kafamın içinde bir kapı açılıp Yusuf içeri dalıyorken ben köpeğe bakıyordum, ve hayır Yusuf kapıyı açmamalısın hatta içeri dalmamalısın, kafamın içinden defolmalısın Yusuf çünkü bu başka bir hikaye ve sen buraya ait değilsin. Köpekle Yusuf'u karıştıracak gibi olurken kendimi yazdığı kahramanlarla kavga eden bir yazar gibi duyumsayıp yüzümü buruşturuyorum. Çünkü alt tarafı bir köpek insana benziyor ya da bir çok insan yanı başımda uyuyan köpeğe benziyor diye ve Yusuf zırt pırt kadraja girip "Polisler peşimde!" diye anırıyor diye yazar olmuş sayılmam.

Hayır.